23 Eylül 2009 Çarşamba

Fethullah Gülen'in 35 yıldır CIA'den Maaş aldığı belgelendi

CIA'nın Uçan Süpürgesi


Said-i Nursi müritliğiyle, Erzurum'dan yola çıkan gezici vaiz Fethullah Gülen'i, New York-Vatikan-Kudüs'e uçuran süpürgenin bir CIA imalatı olduğunu saptıyoruz.

Said-i Nursi, Yüzyılın başında İngiliz emperyalizminin İslam coğrafyasında egemenlik kurmak için kurduğu Nakşibendî tarikatının bir şeyhiydi. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışında işgalci güçlerle işbirliği nedeniyle mahkûm oldu, Atatürk döneminde yasaklıydı ama Türkiye NATO'ya girdikten sonra Nur tarikatını kurdu.

ABD yönetimi, NATO vasıtasıyla, üye ülkelerde ve çevre ülkelerde "komünizmle mücadele" adı altında doğrudan kendisinin hükmettiği paralel örgütler kurdu. 1991 yılında İtalya'da bütün NATO üyesi ülkelerde kurulduğu açığa çıkan örgüte Gladyo adı verildi. Oysa kendi kaynaklarında bu örgütlere "SüperNATO" adı veriliyor. Türkiye'deki SüperNATO örgütlenmesi, istihbarat örgütleri içinden doğdu, sonra Türkiye'nin bütün yönetimine egemen hale getirildi. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980'deki Amerikancı askeri darbeleri Türkiye'deki SüperNATO örgütü yaptı ve iktidara geldi. Türkiye'deki parlamenter yapı da tamamen SüperNATO'nun güdümüne girdi.

Fethullah SüperNATO'nun Çocuğu


Fethullah Gülen, bugün dört kıtada faaliyet yürüten şeriatçı örgütünün temelini, SüperNATO'nun ilk sivil örgütlenmelerinden olan Komünizmle Mücadele Derneği sayesinde atıyor. İlk şubesini 1954'te İzmir'de açan bu dernek, Türkiye'de şeriatçı sağcı militanların eğitim üssü. Gülen, Komünizmle Mücadele Derneği'nin ikinci şubesini de memleketi Erzurum'da açtırdığını Küçük Dünyam isimli kitapta övünerek açıklıyor.

"Ve yine bu devreye ait bir teşebbüs de Erzurum'da Komünizmle Mücadele Derneği'ni açma teşebbüsümüz oldu. O güne kadar sadece İzmir'de vardı. İkincisi Erzurum'da bizim gayretlerimizle açıldı. Bir arkadaşı İzmir'e gönderip tüzük getirttik. Derneği kuracaktık. Ben bir vaazdan sonra anons ettim ve gençleri Caferiye Camii önünde topladık. Gayemiz komünizme karşı örgütlenmekti." (Latif Erdoğan, Küçük Dünyam, AD Yayınları, İstanbul, 1995, s.78.)

Gülen, örgütünün inşasına Nurcu kamplarıyla başladı. Burada sahip olduğu en önemli araç, İzmir Kestanepazarı'nda kurduğu "İmam Hatip ve İlahiyat'a Öğrenci Yetiştirme Derneği"ydi. O sırada, Komünizmle Mücadele Dernekleri'nden yetişenler de "komando kamplarını" kuruyordu. İlginç olan, her iki kampın da aynı mekânlarda düzenlenmesidir. Eğitmenleri de aynıdır; ABD'nin Türkiye'nin NATO üyeliği için koşul olarak kurdurduğu, parasını verdiği, eğitici yolladığı Gladyo. Şeriatçı Nur şakirtlerinin de, faşist ideolojiyi takip eden "Komandolar"ın da efendileri aynıdır: SüperNATO.

Belletmen olduğu Kestanepazarı yurdunda, gündüz yaramazlık yapanları akşam falakaya çeken Gülen'in bugün hükmettiği güç, Genelkurmay Başkanlığı tarafından 1998 başında hazırlanan bir raporda şöyle sıralanmaktadır:

"Yurtiçinde, 85 vakıf, 18 dernek, 89 özel okul, 207 şirket, 373 dershane, yaklaşık 500 öğrenci yurdu ve biri İngilizce yayımlanan 14 dergi, 15 ülkede yayımlanan 300 bin tirajlı Zaman gazetesi, ulusal düzeyde yayın yapan iki radyo ve uluslararası yayın yapan Samanyolu televizyonu; yurtdışında, 6 üniversite ve yüksekokul, 236 lise, 2 ilkokul, 8 dil ve bilgisayar merkezi, 6 üniversiteye hazırlık kursu ve 21 öğrenci yurdu olmak üzere toplam 279 eğitim kuruluşu" bulunmaktadır. (Batı Çalışma Grubu tarafından hazırlanan Bilgi Notu, s.4 ve 5.)

Amerikancı Liderler Sayesinde Fethullah Gülen'in ABD ile kurduğu köprü hep işlektir. Gülen, yükselişindeki büyük basamakları Amerikancı liderlere borçludur. Örgütün kuruluşuna harç koyan, 1960'lı yıllarda dönemin uzun süre başbakanlık yapan Süleyman Demirel'dir.

Gülen, uluslararası ölçekte faaliyetini, ABD'nin Türkiye'de en güçlü olduğu yılda, 1980'de başlatmıştır. Devletin içindeki kaynakları o kadar sağlamdır ki, askeri müdahale yapıldığı 12 Eylül'den bir gün sonra 13 Eylül 1980'de,hakkındaki operasyon emrini öğrenip kaçabilmiştir.

12 Eylül yönetimi, bir yandan aranıyor iken onu Çanakkale Merkez Vaizliği'ne atamıştır.

12 Eylül döneminde örgütlenme faaliyetleri katlanarak devam etmiştir. Gülen örgütüne sıçramayı yaptıran, 1986'da yakalanmışken onu İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı kuvvetlerinin elinden alan dönemin başbakanı Turgut Özal'dır. Gülen, en büyük gelişmeyi, ABD vatandaşlığı ve CIA görevliliği Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nce soruşturulan Tansu Çiller'in başbakan olduğu 1993-1997 yılları arasında yaptı.

Gülen, Çiller iktidarında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin terfi ve tayinlerine bile müdahale edecek güce ulaşmıştı. Fethullah Gülen, bir orgeneralin kuvvet komutanı olarak atanmaması için hangi girişimlerde bulunduğunu bizzat kendisi 10 Ekim 1995'te basın toplantısında açıklamıştı.

Reagan'ın Demokrasi Projesi ve Ulusal Demokrasi Vakfı


Fethullah Gülen örgütünün sıçrama yapmasıyla, ABD'nin dünyadaki etkinliğinin artması arasında bir paralellik bulunuyor. Gülen örgütü, ABD'de Reagan iktidarında, Sovyetler'i çözmek amacıyla yürütülen ve 1981'de resmileşen "Demokrasi" projesinin bir ürünü olarak serpiliyor. Demokrasi projesi, 1970'li yıllarda, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi'nin belirlediği Yeşil Kuşak politikasının bir üst aşamaya çıkarılmış hali. ABD'nin Çelik Çekirdeği, bir yandan en katı Amerikancı askeri diktatörlükleri ayakta tutarken, bir yandan da örgütlediği CIA muhalefetine "insan hakları ve demokrasi" ihracı görevi veriyordu. "İnsan hakları"ndan kasıt, tabii ki etnik, dinsel ve kültürel haklardı. Dünyanın her yanını saran din ve mezhep savaşları, mikro milliyetçiliğin kışkırtılmasıyla milyonların canına mal olan milli boğazlaşmalar, bu projenin eseridir. Bu projeyi yürütmek için bir de örgüt kuruldu. National Endowment for Democracy. Yani Demokrasi Vakfı. Kısa adıyla NED diye anılan vakfın, CIA'dan daha etkin bir örgüt olduğu Newsweek dergisi tarafından teslim ediliyor.

ABD'nin "Project Democracy" si İslam ülkelerinde "ılımlı İslam"ın geliştirilmesi olarak piyasaya sürüldü. Ilımlı İslam ideolojisiyle, hem "dinler arası diyalog" için zemin oluşturuluyordu, hem de ABD'nin laiklik zemininde yükselen ulusal devletleri tahrip etmesinin aracı olarak işlev görüyordu. Ilımlı sözcüğü, İslam fundemantalizminde bir ılımlılık değildi. Şeriatın koyu iktidarı için mücadele eden Ilımlı İslamcı örgütler, ABD yönetimine ve politikalarına karşı "ılımlı" olmalıydı.

Pentagon tarafından İslam coğrafyasında "ılımlı İslam" hareketinin önderi olarak sayılan Gülen, kendi cemaatine ait Zaman gazetesinin 4 Eylül 1997 tarihli sayısında yayımlanan açıklamalarında, Batı ile
ilişkiler hakkında şu değerlendirmeleri yaptı:

"İnanmış bir insanın Batı karşısında, Batı'yla entegrasyon karşısında, Amerika'yla entegrasyon karşısında olması katiyen düşünülemez."
(Zaman gazetesi, 4 Eylül 1997)


Gladyo'nun Rolü


Gülen örgütü, 12 Eylül Amerikancı askeri darbesinin "Türk İslam sentezi"ni resmi kültür politikası olarak benimsediği, tarikatların "sivil toplum örgütü" olarak kutsandığı, yeşil sermayenin önünün dizginsiz açıldığı koşullarda gelişti.

Gülen örgütünün gelişmesi, sadece bu iklimin dolaysız sonucu değil. Devlet içinde örgütlenen Amerikancı paralel devletin doğrudan bir müdahalesi var. Gülen'in Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı'nca yakalanmasına karşın aynı gün serbest bırakılmasıyla, cezaevindeki ülkücü gençlerin gruplar halinde Fethullah Gülen örgütüne intisap etmeleri aynı döneme rastlıyor. Gülen'in, Gladyo'nun tetikçileri Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı'larla ilişkisi de 1980'li yılların sonunda örülüyor. 1980 öncesinde MHP'ye bağlı Ülkü Ocakları Derneği'nin Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Çatlı'nın 1996 yılında Türkiye'de büyük yankılara yol açan bir trafik kazasında üst düzey bir emniyet mensubuyla birlikte ölmesiyle, Özel Harp Dairesi'nin yetiştirdiği Gladyo tetikçilerini kamuoyu önüne çıkarmıştı.

Gülen, bu yıllarda cezaevinde mağdur durumdaki sahipsiz ülkücülere büyük maddi yardımlarda bulunuyor. Komünizmle Mücadele Derneği'yle Fethullah Gülen'in ikinci kucaklaşması bu döneme denk düşüyor. MHP'nin ikiye bölünmesi, Muhsin Yazıcıoğlu'nun Büyük Birlik Partisi'ni kurmasında da Fethullah Gülen'in belirleyici rolü saptanıyor.

Büyük Birlik Partisi'nin militanları 1990 sonrasındaki bütün uluslararası etnik terör eylemlerinde rol alıyor: Bosna'da, Çeçenistan'da, Gürcistan'da, Azerbaycan'da, Keşmir'de ve Sincian'daki şeriatçı terör militanlarının kaynağı Büyük Birlik Partisi oluyor.

Moon Tarikatı ve Fethullah Gülen Fethullah Gülen'in CIA ile ilişkilerini sürdürmede en önemli örtülerinden biri, Dinlerarası Diyalog oldu. Bu örtü de bir ABD imalatı. 1950'lerden itibaren dünyanın efendiliğine soyunan ABD, kıtalararası imparatorluğunu sürdürmek için, her kıtasal din içinde kendisine bağlı bir tarikat örgütledi. Bu tarikatların hepsinin söylemi aynı: Dinlerarası diyalog.

CIA denetiminde yürütülen bu faaliyetin ilk başarılı örneği Moon tarikatı. 1951'de Kore'yi işgal eden ABD, Güney Kore'yi sömürgeleştirirken bir de Hıristiyan tarikatı kurdu. Ve Güney Kore nüfusunun yüzde 40'ı, Budistlikten vazgeçip Hıristiyan oldu. Bu başarıdaki en önemli pay, bilinen adıyla Moon tarikatının. Resmi adıyla anarsak; Birleştirme Kilisesi.

CIA'nın kurduğu Kore CIA'nın Washington temsilcisi Albay Bo Hi Pak da, Moon tarikatının en güçlü ismi. CIA, Moon tarikatını kullanarak Dünya Anti Komünist Ligi'ni örgütledi. Türkiye'de kurulan Komünizmle Mücadele Dernekleri de, Dünya Anti Komünist Ligi'nin uzantıları. Moon tarikatı, 1978'de, ABD'de bir Kongre soruşturmasına uğradıysa da etkisini yitirmedi. Reagan döneminde Irangate skandalında boy gösterdiğini görüyoruz. George W. Bush iktidarında Moon tarikatının sahibi olduğu Washington Timas gazetesi, neoconservatism ve ABD saldırganlığının başlıca araçlarından biri oldu. Fethullah Gülen'in Türkiye'de yayınlanan Zaman gazetesi ile Washington Times arasında sıkı işbirliği artarak sürüyor.

İsrail ile İlişkinin Ayırt Ediciliği


Moon tarikatının, Latin Amerika'daki askeri diktatörlüklerle, İsrail üzerinden kurduğu uyuşturucu ve terör bağı dikkat çekici. Fethullah Gülen'in İsrail ile yakın ilişkisi de onun en ayırt edici özelliği. Körfez Savaşı'nda, Irak yönetiminin İsrail'e attığı Scud füzesi üzerine İstanbul'da verdiği vaaz ve döktüğü göz yaşları ve ettiği bedduaların kaseti, İslamcılar tarafından elden ele dolaştırılıyor. İsrail ile ilişki, ABD açısından kilit öneme sahip. Graham Fuller'in İslamcı hareketi konu alan Kuşatılanlar kitabında, İslamcı hareketlerin Batı ile entegrasyon için yapması gerekenlerin başında İsrail ile iyi ilişki geliyor. (G. Fuller, I. O. Lesser, Kuşatılanlar, Sabah Kitapları, İstanbul, 1996, s.126.)

Gülen'in İslamcı kitleleri kendisinden soğutma tehlikesine karşın, Kudüs Başhahamı ile yakın ilişkisi ve Fethullahçıların işadamları derneği İŞHAD'ın İsrail'le bağları, bu politikanın gereği olarak kuruluyor.

"Abramowitz'le Beni Kasım Gülek Tanıştırdı" Moon tarikatı ile Fethullah Örgütü arasındaki bağ, hedef
benzerliğinden ibaret değil. Organik ilişki var. Moon tarikatının Türkiye halifesi, Cumhuriyet Halk Partisi eski Genel Sekreterlerinden Kasım Gülek ile Fethullah Gülen'in dostluğu artık saklanmıyor Gülen'in reklamını değişik yayın organlarında yapan yazar Hulusi Turgut, 21 Ocak 1998 tarihli Yeni Yüzyıl'da bu ilişkiyi şöyle anlatıyor:

"Kasım Gülek, Fethullah Gülen'le çok iyi dostluk ilişkileri içinde bulundu. Gülen, Kasım Gülek'le sık sık görüşürdü. Vefatı üzerine bu eski dostunun cenaze namazını kıldırmıştı. Fethullah Gülen'e sorduk:
'Amerika, sizlerle ilgili referansı merhum Kasım Gülek'ten mi aldı?' Gülen bu konuda şunları söyledi: 'Kasım Gülek beyin baldızı Amerika'daydı. Yani Pentagon'la irtibatları vardı. Eğer kendisine değişik patformlardan, Beyaz Saray'dan sormuşlarsa 'Bunlar nedir?' diye, o da 'Endişe edilecek bir şey yoktur' demiştir, referans vermiştir." (5 Yeni Yüzyıl gazetesi, 21 Ocak 1998)

Gülen, 1 Eylül 1997 tarihli Zaman gazetesinde bu ilişkiyi şöyle açıklıyor: "ABD'de görüştüğüm insanlardan biri Abramowitz'di. O, Türkiye'de bir zaman elçi olarak kalmıştı. Müşterek dostumuz Kasım Gülek Bey vardı. Onun vasıtasıyla gıyaben onu tanıyorduk… Türkiye, şimdiye kadar çok ölüm-kalım krizlerine maruz kalmıştır. Bunu isterseniz bir kriz sayın ama bu millet bunu aşar dedim. Hatta bu ses, imkânı varsa Beyaz Saray'a kadar, Kongre'ye kadar, Pentagon'a kadar götürülmeli dedim." (Zaman gazetesi, 1 Eylül 1997)

Gülen, 1992 yılında ABD'ye gittiğinde, Kasım Gülek'in, Pentagon'da albay olarak görev yapan, sonra şüpheli bir şekilde ölen baldızı aracılığıyla Pentagon ve CIA yönetimi ile ilişkiye geçtiğini de anlatıyor.
Moon tarikatı ile Fethullah Gülen'i birleştiren bir diğer isim; Galdoy'nun tetikçisi Abdullah Çatlı. Çatlı, 1981 yılında Dünya Anti Komünist Ligi'nin toplantısına katılıyor. 1992'de Gülen'i ABD'de havaalanında karşılayan da Abdullah Çatlı.


Falun-Gong, Scientology, Moon ve Gülen Birlikteliği Hızla yayılan ve büyük mali olanaklara sahip CIA bağlantılı bir başka tarikat da, Scientology adını taşıyor. Scientology'nin, gerek ABD'de gerek Avrupa'da en sıkı ilişki içinde olduğu güç, Fethullah Gülen örgütü. Scientology, aynı zamanda Moon tarikatı ile çok sıkı ilişki içinde. CIA'nın denetimindeki bir diğer tarikat da Çin'de faaliyet yürütüyor: Falun-Gong.

Her dört tarikatın da teorisi, dini yorumlayışları, çalışma tarzları ve hedefleri arasında olağanüstü uyum var. Kuşkusuz bunun nedeni, komuta merkezinin aynı olması.Hepsi, CIA'nın örtülü faaliyetleri için kullanılıyor ve yönlendiriliyor.

Hıristiyan Misyonerlerinin Yolunu İzledi


Türkiye'de diğer tarikatlar Kur'an kursu ve imam hatip liseleri gibi doğrudan dini eğitim kurumlarına önem verirken, Fethullah Gülen cemaati, Turgut Özal döneminde, yurtiçinde özel Anadolu liseleri ve kolejler açmaya başladı. Fethullah Gülen, bu okullarda, Hristiyan misyonerlerinin taktiğini izleyerek, temel bilimler alanında eğitime ağırlık verdi.

Osmanlı İmparatorluğu'nda örgütlenmek isteyen Hıristiyan Misyonerleri de, once teoloji alanında eğitim veren okullar kurmak istemiş, başarılı olamayınca, temel bilimler alanında eğitim veren kolejler kurmuştu. 1915 yılında Osmanlı coğrafyasında, Hıristiyan Misyonerleri'nin Amerika'daki en büyük örgütü American Board'a bağlı 600'den fazla okulu vardı. Amerikan kolejleri, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasında çok önemli roller oynadı.

Atatürk, Cumhuriyet'le birlikte bu okulları kapattı. Türkiye, NATO'ya girdikten sonra bu okullar yeniden açıldı.

Misyoner kolejlerinde Hıristiyanlık eğitimi gizli yapılıyordu. Fethullah okullarında tarikat eğitimi ise yurtlarda ve öğrencilerin barındırıldığı "Işık evi" denen apartman dairelerinde yapılıyor. Üniversiteye girmenin çok zor hale getirildiği Türkiye'de Fethullah Gülen'in kurduğu okullarda, devlet okullarından daha iyi eğitim veriliyor, bu nedenle aileler çocuklarını getirip Fethullah'a teslim ediyorlar. Ancak bu liselerden yetişen çocukların tamama yakını, Türkiye Cumhuriyeti'ne, Atatürk'e düşman hale getiriliyor, ABD hayranı yapılıyor.

Uluslararası Okullar Nasıl Kuruldu?


Sovyetler Birliği'nin çözülmesi üzerine Gülen örgütü uluslar arası okullar atağına geçti. Gülen'in öncelik verdiği ülkeler de dikkat çekici: Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlar. 1992'den itibaren, öncelikle Orta Asya Türk cumhuriyetleri olmak üzere Kafkas ve Balkan cumhuriyetlerinde, "Fethullahçı" diye bilinen vakıf ve şirketler, art arda kolejler açtılar.

Ardından Asya ve Afrika ülkeleri geldi.Şu anda 5 kıtada, 52 değişik ülkede 21 öğrenci yurdu, 6 üniversiteye hazırlık kursu, 257 lise, 21 dil okulu ve 6 üniversiteleri bulunuyor. Okullar için bir yılda harcanan paranın toplamı, Gülen tarafından 1 milyar 205 milyon dolar olarak belirtiliyor. ABD'nin Soğuk Savaş döneminde, Sovyetler Birliği'ni içeriden çökertmek için örgütlediği ve büyük olanaklarla yürüttüğü "CIA muhalefeti"nin, Gülen örgütünün önünü açtığını saptıyoruz. Sovyet blokuna karşı yürütülen psikolojik savaşın en önemli aygıtı Hür Avrupa Radyosu, Fethullah Gülen'i bültenlerinin baş konusu yapıyor. Amerika'nın Sesi radyosunun değişik lehçelerdeki Türkçe yayınlarında, Gülen ve misyonu döne döne övülüyor. Osmanlı İmparatorluğu toprakları içinde açılan Amerikan kolejleri kime hizmet ettiyse, Gülen'in okulları da aynı hizmeti görüyor. Bu okullar hep CIA'nın ilgi duyduğu ülkelerde açılıyor. Okullara ABD'deki Yahudi lobisinin de ilgi duyduğuna dikkat çekiliyor.

CIA'nın İlgi Alanlarında


Okulların ülkelere dağılımı şöyle oldu: Kazakistan (28), Rusya Federasyonu'na ait çeşitli bölgeler (24), Özbekistan (18), Türkmenistan (15), Azerbaycan (14), Kırgızistan (11). Bunları Arnavutluk ve Moğolistan (4'er); Afganistan, Irak, Gürcistan, Ukrayna ve Romanya (5'er); Moldova (2); Pakistan, Bangladeş, Makedonya, Macaristan, Fas, Güney Afrika, Sudan, Endonezya, Tayland ve Tayvan birer okulla izliyor.

Dünyadaki uyuşturucu merkezlerinden Tayland'ın sınırındaki Çenday kentine gidip okul ve yurt açmanın Türkiye açısından bir anlamı bulunmuyor, ama CIA açısından çok anlamlı.

Okulları Açan Şirketler


Beş kıtaya yayılan okullar için Türkiye'de şirketler kuruldu. Bu şirketler, yurtdışında açacakları okullar için Türk Milli Eğitimi'ne başvurup, izin aldı. Ardından, görev alacak eğitim ordusu belirlendi. Sayıları 4 binin üzerinde olan öğretmenlerin yaşları 22-35 arasındaydı. Hepsi, çok iyi İngilizce öğrenmişti. Fethullah Gülen'in tavsiye ve teşviklerine uyarak okulları açmak için şu şirketleri kurdular: Çağ Öğretim İşletmeleri AŞ, Feza Gazetecilik AŞ, Şelale AŞ, Eflak AŞ, Kazak Türk Liseleri Genel Müdürlüğü, Sebat AŞ, Silm AŞ, Taşkent Eğitim Şirketi, Serhat Eğitim Öğretim ve Sağlık Hizmetleri AŞ, Tolerans Vakfı, Ufuk Eğitim Vakfı, Toros Eğitim Hizmetleri Turizm ve Ticaret AŞ, Ertuğrul Gazi Eğitim Öğretim AŞ, Karaçay Çerkes Toros Eğitim Hiz. Tur. ve Tic. AŞ, Palandöken Eğitim Öğretim Hiz. AŞ, Dunae 94 Şti., Özel Burg AŞ, Dostluk Yurdu Derneği, International Hope Ltd. Company, Fezalar Eğitim Öğretim Ticaret Limited Şirketi, Çağlar Eğitim Mal. Ltd. Şti, Balkanlar Eğitim ve Kültür Vakfı, S.C. Lumina SA Şirketi, Gülistan Eğitim Yayın ve Ticaret Ltd. Şti., Sema Eğitim Öğretim İşletmeleri AŞ, Samanyolu AŞ, Türkiye Sağlık ve Tedavi Vakfı, Yayasan Yenbu Indonesia Vakfı.

Okulları ABD'nin Desteğiyle Açıyoruz İtirafı


1998 yılında Fethullah Gülen hakkında, Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik ilkesini değiştirmek için terör örgütü kurduğu savıyla tutuklama kararı çıkartıldı. Gülen, ABD'ye kaçtı. 6 yıldır ABD'nin Pensyllvania eyaletinde yaşıyor. Gülen, ABD'de uluslararası okulların, ABD4nin isteği vedesteğiyle kurulmduğunu itiraf etti.

"Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, Amerika ile çatıştığınız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz." (Nevval Sevindi, Fethullah Gülen ile New York Sohbeti, Sabah Kitapları, 4. basım, İstanbul, Aralık 1997, s.39.)

Gülen, gücünü ABD yönetiminden aldığını da saklamıyor:

"Amerika şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir. Amerika hâlâ bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır. Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli rol oynayacaktır. Bu realite kabul edilmeli. Amerika gözardı edilerek şurada burada bir iş yapılmaya kalkılmamalı " (Nevval Sevindi, Fethullah Gülen ile New York Sohbeti, Sabah Kitapları, 4. basım, İstanbul, Aralık 1997, s.39.)

ABD Büyükelçisi Mark Parris'in Rolü


ABD ile bağı, onun Türkiye Cumhurbaşkanı'nın korumasına girmesine yol açabilecek kadar güçlüydü.

Fethullah Gülen'e bağlı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın, 25 Aralık l997 günü düzenlediği "Ulusal uzlaşma, hoşgörü ve diyalog" ödül töreninde, Cumhurbaşkanı Demirel'e de "şükran plaketi" verilmişti.

Oysa o tarihte Fethullah Gülen'in okulları basılıyor, Türkiye Cumhuriyeti karşı faaliyetleri nedeniyle hakkında adli soruşturma yürütülüyordu. Cumhurbaşkanı Demirel, irticaya karşı mücadelede devlet kurum ve kuvvetlerinin bütünlüğünü bozan bu konuma neden geldiği önemliydi.

Demirel'i Fethullah'ın ödülünü almaya ABD Ankara Büyükelçisi Mark Parris ikna etti.

Mark Parris, İran'da 8-11 Aralık l997 tarihleri arasında yapılan İslam Konferansı Örgütü'nün Tahran zirvesinden dönüşünde Demirel'i ziyaret etti. Demirel, İKÖ'nün Türkiye'ye karşı tutumunu protesto ederek, zirveyi bir gün önce terk etmişti. Parris, Aralık ayının ikinci haftasında yapılan görüşmede, Türkiye'nin Ortadoğu ve Orta Asya'da "Ilımlı İslam"dan yana tavır almasını savundu. Fethullah Gülen'i övdü.

Türkiye'ye gelir gelmez Demirel ile "on gün içinde üç kez görüştüğünü" söyleyen Mark Parris, ABD'nin Çelik Çekirdeği'nin has adamlarından. Beyaz Saray'dan Ankara'ya geldi. Bill Clinton'un yakın ekibi içindeydi. Ulusal Güvenlik Konseyi'nin, Türkiye'yi de kapsayan Yakındoğu ve Güney Asya sorumlusu iken Türkiye'ye atandı.

Mark Parris'in Fethullah Gülen'e ilgisi, Ankara'ya geldikten sonra başlamıyor. Gülen'in, ABD'de devlet ricali tarafından kabul görmesini sağlayan da, Mark Parris'in başında olduğu Yakındoğu ve Güney Asya Bölümü'ydü. Fethullah Gülen'in, Beyaz Saray'ın yol vermesiyle, ABD'de 14 önemli temasta bulunduğu belirtiliyor.

Demirel'e ödül töreni için Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın davetiyesini götüren kişinin, ABD'nin eski Büyükelçisi Abramowitz'in mesajını da ilettiği ifade ediliyor.

Fethullah'ın Okullarında CIA Ajanı Öğretmenler Fethullah Gülen cemaati tarafından yurtdışında, özellikle de Türk Cumhuriyetlerinde açılan okullarda, diplomatik pasaportlu Amerikalı CIA ajanları, "İngilizce öğretmeni" diye barındırılıyor. Bu işbirliği, Türkiye'de yapılan üst düzey resmi bir toplantıda, bizzat Fethullahçı okul yöneticisi tarafından itiraf edildi. Durum, devletin resmi olarak yayımladığı kitapla da belgelendi.

Tarih, 3 Mart 1997. Yer, Ankara'daki Başkent Öğretmenevi. Önemli bir toplantı yapılmaktadır. Ev sahibi, Milli Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Eğitim Öğretim Genel Müdürlüğü. Konu, yurtdışında açılan Türk okullarının sorunları. Toplantıya, başta Milli Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam olmak üzere bakanlığın bütün üst düzey bürokratları katılıyor. Dahası; Başbakanlık’tan, MİT'ten, Dışişleri Bakanlığı'ndan temsilciler de katılımcılar listesinde. Ve elbet, yurtdışında okul açmış vakıf ve özel şirket yetkilileri de hazır.

Sıra, Özbekistan'daki 18 okulun sahibi gözüken Silm A.Ş.'nin yetkilisi Mehmet Mesut Ata'ya gelir. Bu okullar da, "Fethullahçılara ait" diye bilinmektedir. Ata, birçok talebini dile getirir. Sözlerini Amerika'nın Özbekistan'daki bir uygulamasını örnekleyerek bağlar. MEB'in yayımladığı Yurtdışında Açılan Özel Öğretim Kurumları Temsilcileri-İkinci Toplantısı adlı kitabın 63-64. sayfalarından okuyalım:

"Amerika Birleşik Devletleri, dostluk köprüsü adı altında getirdikleri 70 öğretmene diplomatik statü kazandırmışlardır. Biz de, eğer devletimiz, büyükelçiliğimiz, bu konuda diplomatik statü konusunda bize yardımcı olursa Türk öğretmenlerinin, Türk eğitim elemanlarının itibarlarının biraz daha artacağını zannediyoruz." (Yurtdışında Açılan Özel Öğretim Kurumları Temsilcileri-İkinci Toplantısı, sayfa: 63-64. MEB Yayınları)

CIA'ciler Fethullah Okullarında


Ama ABD, CIA ajanlarını kamufle etme ihtiyacı bile duymamış, hepsinin cebine diplomatik pasaport koymuştu. Özbekistan'da diplomatik pasaportla bulunan ABD'li "öğretmen"lerin çoğu, Fethullah Gülen cemaatinin okullarında çalışmaktaydılar. İngilizce dil "öğretmeni" olarak gösterilmişlerdi. Kırgızistan'da da 50-60 kadar Amerikalı "öğretmen" vardı. Bunlar da diplomatik pasaportluydu. Ve Kırgızistan'da "Fethullahçı" diye bilinen okullarda "öğretmenlik" yapıyorlardı. Fethullah Gülen'in okulları, eğitim dili olarak da Türkçeyi değil, İngilizceyi kullanmaktadır. Özellikle hazırlık sınıflarında haftalık ortalama 24 saati bulan İngilizce derslerine, çoğu okulda ABD'li ve İngiliz "öğretmenler" giriyor.

CIA, Fethullah'ın Öğretmenlerine Resmi Pasaport Veriyor Olayın ABD cephesi ise, 1 Mart 1998 tarihli Aydınlık'ta Doğan Duyar'ın haberiyle irdelendi. Nur tarikatının başı Fethullah Gülen'in yurtdışındaki okullarında çalışan bine yakın ABD'li öğretmende, yalnızca devlet görevlilerine verilen ABD resmi pasaportu var. Çoğunluğu Türk Cumhuriyetleri'nde faaliyet yürüten okullardaki ABD'li öğretmenler, İngilizce adıyla "official passport" sahibiler. Amerikan Eğitim Bakanlığı personeli olmayan ABD'li öğretmenlerin, normal olarak turist pasaportu sahibi olmaları gerekiyor. Ancak, Amerikan devleti, Gülen'in okullarında çalışanları resmi görevli sayıyor. Bu nedenle diplomatik pasaportla eşdeğerdeki resmi pasaport veriyor. Türkiye'deki karşılığı "yeşil pasaport" olan "official passport", ABD'li öğretmenlere diplomatik dokunulmazlık sağlıyor.

Amerikalı kaynaklar, bu pasaportların CIA'nın talimatıyla düzenlendiğine işaret ediyorlar.

Hiç yorum yok: