25 Mayıs 2009 Pazartesi

Batılı Dostlarımıza Hatırlatma

Bu bir sitem değil, anı tazeleme ve hatırlatmadır…

SEVGİLİ BATILI DOSTLARIM….

Türk halkından ve Türkiye’den sürekli talepte bulunmakta ve bizlerde suçluluk duygusu uyandırmaya çalışmakta, sürdürdüğünüz iftira kampanyaları ile henüz dünyaya gelmemiş Türk vatandaşlarını bile zan altında bırakacak bir insan hakkı ihlaline meclislerinizde yasal ortam hazırlayarak, büyük bir demokrasi ayıbını gelecekte tarihi kayıtlarda çok net bir biçimde yer alacak şekilde üstlenmektesiniz.

SUÇ İŞLEMEKTESİNİZ!
Ermeni soykırımı yapmışız...
Kürtlere hak vermiyor muşuz...
Siz hiç kendi tarihinize, geçmişinize baktınız mı? Siz kendi tarihlerinizle yüzleştiniz mi?
Bizi itham ettiğiniz gibi yüz yıl öncesine de değil, henüz 50-60 yıl öncesine,düne baktınız mı?..
Gelin sizi aramaktan kurtaralım…




Sevgili İngiltere:

İskoçya’yı, Kuzey İrlanda’yı, Galler’i neden serbest bırakmıyorsunuz?
O milletler asırlardır bağımsızlık istiyor.
Hele o Falklanddediğiniz taaasizden 8000 mil uzaklıkta, Arjantin’in kıta sahanlığı içinde, burnunun dibindeki adadan size ne ?
Dünyanın en demokrat görüntülü ama sömürge tarihini yazanların ülkesi...

Sevgili İngilizler:
Sizinle konuşacak o kadar çok şey var ki ! Buralara sığmaz...
Bütün bunları ne zaman sizlerle konuşuruz,o zaman bizden istediğiniz şeyleri de birlikte tartışmaya hakkınız belki olur...




Sevgili Kanada’lılar;

Ermeni soykırımı deyimini ilk kabul eden parlamentonun sahibi ülke, bize göre: İnsan haklarının direkt ihlalidir bu tutumunuz, henüz dünyaya gelmemiş, ana rahmine düşmemiş embriyoları bile kapsamaktadır ithamınız...

Quebec bölgesi sizden ayrılıp Fransaile birleşmek istiyor. Rakamları çarpıtarak, referandumları etkileyip hile katarak bu haklı isteğe neden engel oluyorsunuz?
De Gaulle “Yaşasın Hür Quebec” diye bağırıyordu bir zamanlar... Haydi işte demokrasi şansı, işte mazlum halk.




Belçika milleti:

Kongo’yu konuşalım mı sizlerle?

1960 öncesi yüz yıldan uzun süredir sömürmekte olduğunuz ve “SOYKIRIM” a uğrattığınız 250 000 Kongoluyu ve bağımsızlığını ilan ettikten dört ay sonra sonra öldürdüğünüz Kongo Başbakanı Lumumba’yıkonuşalım...

Siz ki Sabancı’nın katili FehriyeErdal adlı teröristi savunup bize ahlak ve insanlık dersi veren ve demokrat !! bir millet olduğunuzu söyleyenlersiniz.

Hadi, ama önce 1960’ı konuşalım...

Valonlarve Flamanlar olarak resmen ayrı yaşıyor ve birbirinizle geçinemiyorsunuz.
Ayrılın be kardeşim, ayrılın.

Bağımsız iki devlet olun, verin adamlara istedikleri toprakları da kavga bitsin.

İlahi, bizim için bu çözümü buldunuz ya! Kıskanmayız, kullanın aynı planı, ama önce siz...




Fransız kardeşlerimiz, canlarımız:

Cezayir’i konuşalım mı ?

1830'dan 1962'ye kadar yani toplam 132 yıl süreyle Cezayir’i işgal ettiniz. Bu süre içinde Cezayir halkı da kesintili olarak bağımsızlık savaşları verdi. En şiddetli savaş ise 1954-1962 arasında gerçekleştirilen büyük bağımsızlık savaşıdır. Bu süre içinde Fransız işgalciler 1,5 (bir buçuk) milyon Cezayirliyi hunharca “SOYKIRIM” uyguladı.

Fakat Afrika'da gerçekleştirdiğiniz tek “SOYKIRIM” Cezayir değildir. Girdiğiniz tüm Afrika ülkelerinde benzer “SOYKIRIM” largerçekleştirdiniz, hepsinde de aynı etkin vahşet ruhunu görüyoruz.

Üstelik bu “SOYKIRIM” larOrtaçağ'ın karanlık zihniyetiyle değil 20. yüzyılın yani modern çağın modernistfelsefesiyle, insan hakları, uluslararası hukuk gibi kavramların bütün dünya kamuoyunun literatürüne girdiği ve bu kavramları özellikle sizler, ağzınızdan düşürmediğiniz bir dönemde gerçekleştirdiniz.

Bitmez sizin “ÜSTÜN İNSAN” tavrınız;Bask bölgesi ileBrötonlarıntopraklarına da artık bağımsızlık verin.

Sormadan edemiyor insan: Bu kadar ayıbı olan insanların ne haddine ki bizim çok zorlu savaş koşullarında, kardeşimiz olarak bildiğimiz Ermenilerden destek beklerken bizi sırtımızdan bıçaklandıklarında, haklı olarak çıkarmak zorunda kaldığımız bir kanunla, onları bölgeden uzaklaştırma ve başka bir bölgeye yerleştirme hareketine dil uzatmak.

Bu bizi aptal yerine koymak değil de nedir?




En büyük sözde müttefikimiz, uğruna savaşa girip imparatorluğu sona erdirdiğimiz, Avrupa Birliği önündeki en büyük engelimiz Alman dostlarımız.

Size hiçbir şey söylemeyecek ve utanılacak olaylarla dolu tarihinizle ve nazilerinizlebaş başa bırakacağım.

DÜNYANIN EN BÜYÜK “SOYKIRIM” UZMANLARI...




İspanyol vePortekizli arkadaşlar: Maya, İnka ve Aztek meselesini konuşalım mı?

16. yüzyılın başında Avrupa’dan kalkıp ta Güney Amerika’ya istilaya giderek on binlerce insanı ve tarihi yok etmediniz mi?

Neyse sizler yine de diğerlerine göre az konuşuyor, ama tarihi katliamlar konusunda suskunluğunuzu koruyorsunuz...

İspanya’lılar:
Sizin Portekiz’e göre bir kabahatiniz daha var.
Basklara ve Katalonlara bağımsızlık verin lütfen.
Her millet kendi geleceğini tayin etsin ama... Toprak verin, lütfen...




İtalya, sıkça kendimize benzettiğimiz dostlar:

Garibaldiöncesi bağımsız cumhuriyetler İtalyası’nageri dönün. Yok olmazdiyorsanız, bari bırakın da Sardunyave Sicilyabağımsız olsun.

Sizi şimdilik idare edebiliriz. Ne de olsa Başbakanlarımız kanka. :)
Ama bir kerede bu konularda bizden taraf destek olsaydınız hani diyorum...




Rusya sürekli ülkemizden talebi olan kuzey komşumuz:

Dünya kadar özerk cumhuriyet var orada. Çoğu da Türk asıllı.

Bırakın ne halleri varsa görsünler istiyorum.




Komşumuz Yunanistan:
Epir bölgesi ezelden beri Arnavutluk'un parçası olmak ister, bırakın şu garipleri.

Makedonya’ya da yan gözle bakmaktan vazgeçin, ismi bile sizi rahatsız ediyor...

HİÇ DEMOKRATİK DEĞİL.

Batı Trakya’dan bahsetmeme gerek bile yok.

Sahi,Siz savaşa bile girmediğiniz bir ülkenin topraklarına çıkarak kadın kız, yaşlı genç demeden tecavüz edip sonrasında İzmir’ den denize doğru gitmek zorunda kalmıştınız, değil mi?

Kıbrıs ta ders olmadı size. Ardından bizim terörist başımıza sahip çıkmaya kalktınız.
"Yeter!" demiyor kimse size hala, biz demek istiyoruz…




Obama (pardon Hüseyin Obama) ziyareti ile %52 hayranlığımızı kazanan sevgili müttefikimiz ABD:

Saymakla bitmeyecek size olan öğütlerim...

Özetle; eyaletlere bölünün. Amerika Birleşik Devletleri’ni tarihe gömün.
Meselâ “Teksas Cumhuriyeti” kulağa ne güzel geliyor. BizdenErmeni soykırımını kabul edip özür dilememizi, onlara toprak vermemizi istiyorsunuz.

Olur, ne demek...
Olur ama siz önden buyursanız ?

Amerikalı dostlar:

“SOYKIRIM” a uğratarak topraklarını ellerinden aldığınız, dürüst, kahraman ve en ahlaklı topluluklar olan Kızılderilileri konuşalım mı sizlerle?

Yoksa daha 1960’lara kadar beyazlarla aynı otobüse bindirmediğiniz siyahlara yaptığınız aşağılamayı ve köleleştirmeyi mi konuşalım?

Yok yok… Hiroşima’da sivil halkın üstüne atıp “SOYKIRIM”uyguladığınızmilyonlarca sivil Japon vatandaşını konuşalım daha iyi…

Eğer konuşacak haliniz var ise.

Zavallı Afganları, demokrasi getireceğiz deyip “SOYKIRIM”uyguladığınıziki milyon Irak’lıyı konuşalım.

Siz hiç bu konularda konuşmadan, sonsuza kadar susması gereken Amerikan halkı.
Vietnam’ı mı yazalım, Kore’yi mi. Hangisini…?

Bu ne haddini bilmezliktir ki, yurdunu, canını savunan Türkleri katliamcı ilan etmeye çalışıyor, üstelik 50’ye yakın eyalette de Türkiye’yi kınayan kararlar çıkartıyor, kendi yaptıklarınızın hiç konuşulmadığı sanal bir Tarihi yorumlama işine kalkışıyorsunuz.

Siz tarihe bu konularda yorum yapabilecek dünya üzerindeki en son milletsiniz, bu konularda sonsuza kadar utançla başınızı eğin ve asla konuşmayın...

Eğer ister ve düşünürseniz, siz Türklerden insanlık dersi alın…




Finlandiya, İsveç ve Norveç:

Şu Laponlar'a neden bağımsızlık vermiyorsunuz?

Norveç’te (Finnmark, Troms, Nordland), İsveç’te (Västerbotten, Norrbotten), Eski Sovyetler Birliği’nin Murmansk Bölgesi’nde ve Finlandiya Laponyası’ndayaşayan, ortalama 1.50 metre olan kısa boyları, esmer tenli ve kısa kafalı olmalarıyla, sarışın ve uzun boylu İskandinavyalılardan ayrılan Laponların bağımsız bir devlet kurmasına neden müsaade etmiyorsunuz?

Ey Batılılar!...

Bizler kendi vatan topraklarımız üzerinde sizlerin de desteği ile sırtımızdan bıçaklanmış ve bunun haklı savaşını verirken,

Nefs-i müdafa yaparken,

Sizlerin ülkenizden binlerce kilometre uzaklıkta ki ülkeler ve insanlar üzerinde yaptığınız gerçek “SOYKIRIM”lara ne demeli?


-Mehmet Asal

21 Mayıs 2009 Perşembe

Sözde Ermeni soykirimi hakkında

Sözde Ermeni soykirimi hakkında mutlaka herkesin bilmesi ve bildirmesi lazım olan tarihi bir belgeyi bilgilerinize sunuyorum.

7 Mart 1920 günü, Mustafa Kemal Atatürk’ün, İstanbul’daki İtilaf Kuvvetleri delegeleri ile Amiral Bristol’a gönderdiği,3’üncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’in özel arşivinden bulunan "Mustafa Kemal" imzalı yalanlama telgrafı şöyle:

"1) Mondros Mütarekesi’nin imzasından beri, kesin barışın yapılmasını bekleyen milletimiz, ülkenin elde kalan kısımlarının, çeşitli bahanelerle İtilaf Devletleri tarafından işgalini görmekle acı duymaktadır.
Bu durumun, barış konferansının haktanır kararı ile değiştirileceğini umut ediyorduk. Fakat kendi çıkarları için olumsuz akımlar yaratmayı iş edinenler ’Anadolu’da yeniden 20 bin Ermeni’nin öldürüldüğü’ şeklinde çok ilginç ve kesinlikle gerçek dışı haberler uydurdu.
Bütün Anadolu’da, İtilaf Devletleri’nin ve Amerikan hükümetinin iyi haber alma kaynakları bulunduğu için, bu haberlere inanmayacağını ummuştuk. Fakat bugün, önemli yabancıların da bu yalan haberlere inandıklarını ve ülkemiz bakımından hayati bir mesele saydığımız barış anlaşmasının geri bırakılacağını üzüntü ile duyuyoruz.

2) Maraş, Urfa ve dolaylarındaki çarpışmalar sırasında Türklerden, Fransızlardan ve Fransız askeri arasında bulunan Ermenilerden kayıplar verildiği, herkesçe bilinmektedir.
Ancak bu, Ermeni kıyımı değil, dışarıdan getirilen ve silahlandırılan Ermeni askerlerinin İslam halkına hırsla saldırıları sonucu, yerli halkın coşarak karşı koymaya başlaması ile meydana gelen çatışmanın tabii sonucudur. Şunu da eklemek gerekir ki, işgal kuvvetlerine komuta eden kişiler, Ermenileri silahlandırarak görevlendirmese ve yerli halka adalet ve eşitlikle davranılsaydı, birçok insanın kaybını doğuran üzüntü verici çarpışmalar olmayacaktı.

3) Bu uydurma Ermeni kıyımı meselesinin de milletlerarası bir yüce kurul eli ile yerinde incelenmesi ve tüm dünyayı aldatmak için yaratılan bu kin ve hırs ürünü propagandaların niteliği hakkında, uygarlık ve insanlık dünyasının bir kere daha aydınlatılması ve bu suretle haksızlığa uğramış Türk milletinin, iğrenç ve alçakça bir suçlamadan arındırılması için, İtilaf Devletleri ve Amerika hükümetine, bir kere daha başvuruyoruz." Mustafa Kemal (7/3/1920)

14 Mayıs 2009 Perşembe

Türkiye’ye Allah katından verilen görev


Sevilay Yükselir'in Sabah gazetesinde geçtiğimiz günlerde oldukça dikkat çekici bir yazısı yayınlandı, önce yazının önemli kısımlarına bakalım.

Haham Rabbi Froman İsrail'in önde gelen hahamlarından. Ekip, Türkiye dostu olarak bilinen Froman'a ulaşmak için epeyce çaba sarf etmiş. Çünkü herkesle konuşabilen, kapısı tüm basın mensuplarına açık bir din adamı değil. Ancak, Aşure programının içeriği hakkında biraz bilgilendirince çok ilginç gelmiş, bunun üzerine söyleşi teklifini kabul etmiş ekibin. Demiş ki: "Ülkenizi seviyorum çünkü Türkiye gelecekte dünya barışının mimarı olacak tek ülke." Bunu söylerken gayet ciddi Froman:" Şaka değil. Rüyasını gördüm" demiş ve anlatmaya devam etmiş:

"Rüyamda Türkiye ile ilgili Allah'tan ilham aldım. Çok etkilendim ve hemen İstanbul'a hareket ettim. Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçerken bana bildirilen olayların vizyonunu İstanbul Boğazı'nda gördüm. Türkiye'ye manevi olarak Allah katında bir görev verildi. Dünyada ve Ortadoğu'da barışın mimarı Türkiye olacak ve Türkiye en kısa zamanda, dünya da söz sahibi bir konuma gelecek"

Peki, konu bu kadarla mı kalmış? Hayır. Sıkı durun! Haham Obama'nın danışmanları tarafından Amerika'ya davet edilmiş. Önümüzdeki günlerde Beyaz Saray'a gidecek ve Obama'ya, "Türkiye'yi ciddiye almaya devam edin. Çünkü geleceğin bir numaralı ülkesi Türkiye olacak" diyecekmiş. Bunları öğrenince ister istemez insanın aklına şu soru gelmiyor mu?: "Acaba, Obama'nın ilk yurtdışı seyahatini Türkiye'ye yapmış olmasının ve kaldığı süre içerisinde inanılmaz bir yakınlık göstermesinin sebebi haham Rabbi Froman'ın onun kulağına fısıldadığı kehanet mi?"

Hemen hemen her gün Türkiye’nin çok yakın bir zamanda lider ülke olacağını yazıyorum ve tüm dünyadan gelen haberleri size aktarıyorum. Amerika ve CIA’nin Kuran’ı inceleyen, ahir zamanda gerçekleşen olayları izleyen ekipleri var. Hem onlar hem de İsrail gidişatın çok iyi farkındalar. Müslüman ülkelerin Türkiye çevresinde toplanıp büyük bir güç oluşturmaya hazırlandıklarını görüyorlar. İran başbakanı Ahmedinejat Hz. Mehdi’yi beklediklerini, geldiği taktirde hemen tabii olacaklarını bildiriyor. Şimdi İsrail yüzyıllardır emek emek yaptığı planların ters yüz olmasından çekiniyor. Çünkü Türk İslam Birliği kurulduğunda bu birlik bölgeye tam anlamıyla barış, huzur, güvenlik ve bolluk getirecek. Birliğin ilk adımları sınır kapılarının açılmasıyla gerçekleşecek. Bu birlik kurulduğunda Müslüman da, Hristiyan da, Musevi de rahat edecek. Bu birliğin kurulmasının güç olduğunu düşünenler gelişmeleri seyretmeye devam etsinler, bu Türkiye’nin kaderinde var. Bunu kimsenin değiştirmeye güç yetiremeyeceğini hep birlikte göreceğiz.

Ahmet Secer (blog.milliyet.com.tr/ahmetsecer)

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Genelkurmay Başkanı niçin Ergenekonla suçlanıyor?

Her şey 1991 yılı başında ABD'nin Körfez saldırısı ile başladı.
ABD, Bağdat'a yürümedi, Irak'ın kuzeyinde bir Kürt isyanı kışkırttı.
Arkasından, Irak Ordusunun 36. enlemin kuzeyine geçmesini önleyerek buradaki Kürt oluşumunu güvence altına aldı.
ABD'nin planı şuydu: Önce Kuzey Irak'ta bir Kukla Kürt Devleti kurmak ve sağlamlaştırmak, sonra Irak'ı tümüyle işgal etmek.
Kukla Devleti Türkiye'nin güneydoğusu, Suriye'nin doğusu ve İran'ın batısından koparacağı parçalarla birleştirerek Büyük Kürdistan'ı, yani İkinci İsrail'i kurmak.
Yani : Büyük Ortadoğu Projesi (Tayyip ve Gül'ün eşbaşkanları olduğu proje; Buş'un deyimiyle "Haçlı Seferi")
Türkiye'deki bütün hükümetler, İncirlik'e yerleşen Çekiç Güç'ün görev süresini uzatarak ABD'nin Kuzey Irak'taki Kürt oluşumunu desteklemesine yardımcı oldular. ("ABD Ordusu ile mükemmel işbirliği !!!)

İşte Türk Ordusu bu süreçte Kuzey Irak'taki oluşum üzerinden Türkiye'nin bölünmesi tehlikesini ve tehdidini algılayınca, ABD ile cephe cepheye geldiğini anladı.

1- İLK OLAY: TORUMTAY'IN İSTİFASI

Özal'ın kuzeyden Irak'a girme emrini uygulamamak için Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay istifa etti. Böylece, Türk Ordusu, Amerikancı planlarda rol almayacağının ve direneceğinin ilk işaretini vermiş oldu.
O andan itibaren Türk Ordusuna karşı Ergenekon tertibi planlanmaya başlandı.
Amerikan planlarına engel olan komutanlar, Ergenekon çeteciliği ile suçlanacaktı.

2- ÖZEL HARP DAİRESİ SORGULANIYOR

Sovyet tehdidine karşı kurulmuş olan Özel Harp Dairesi (Gladyo dedikleri) ABD güdümünde idi, ama Sovyetler yıkıldığı için oradan gelen tehlike ortadan kalkmıştı.
Şimdi ise tehdit, Kuzey Irak'taki ABD varlığından geliyordu.
Dolayısıyla, ABD güdümünde olan Özel Harp Dairesi, ABD'den gelen bir tehdide karşı durmak için kullanılamazdı
Geçmişteki Kontrgerilla eleştirileri de Ordu'da rahatsızlık yaratmıştı.
Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş, Özel Harp Dairesi'ni yeniden örgütleme ve adını Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) olarak değiştirme çözümünü uyguladı. Yıl 1991.
ÖKK'nın bölücü terörü hedef alması ve Kuzey Irak'taki Kukla Devlete karşı tavır alması, ABD denetiminden kurtulma sürecinin başlangıcıydı.
Tugay düzeyindeki birlik, tümen düzeyine çıkarıldı.
ÖKK, Kuzey Irak'ta ABD ile karşı karşıya geldi ve ABD tehdidine karşı uyanışın öncüsü oldu.

Ankara'da ÖKK için yeni bir yerleşim, yerinde yönetim ve eğitim tesisi yapımına başlandı. ABD bundan son derece rahatsız oldu, ajanları vasıtasıyla Askeri Savcılığa ÖKK tesis inşaatında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla dava açtırdı ve ÖKK'nın yapılandırılması nı uzun süre felce uğrattı.

3- ORG. EŞREF BİTLİS'İN ŞEHİT EDİLMESİ

ABD'nin Kuzey Irak'taki Kukla Devleti pekiştirme planlarını bozan bir planı uygulamakta olan Org. Bitlis, Amerikan Çekiç Güç Helikopterlerinin PKK'ye silah ve malzeme attığını saptadı ve raporlarında bunu belirtti.
Orgeneral Eşref Bitlis işte, Jandarma Genel Komutanı olarak, Amerika'nın Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve güvenliğini hedef aldığını gördüğü; bu tehlikeyi önlemek için tedbirler aldığı ve ülke savunmasına yönelik bir strateji geliştirdiği için Amerika tarafından hedefe konuldu.
Org. Bitlis, helikopterle Kuzey Irak'a giderken, bu seyahat Amerika'ya haber verilmiş olduğu halde, iki Amerikan jeti yakın uçuş yaparak saldıkları yoğun egzost gazı ile helikoperi oksijensiz bırakıp motorunu durdurarak düşürme denemesi yapmışlarsa da, usta pilotumuz ani dalış manevrası ile bu suikasti boşa çıkarmıştı. Bu suikasttan hemen sonra Amerikalılara saldırdıkları helikopterde orgeneralimiz olduğu tekrar bildirilmesine rağmen iki Amerikan jeti saldırıyı tekrarlamışlar fakat usta pilotumuz olaya tekrar hakim olabilmişti.
İkinci teşebbüs başarılı oldu. CIA tarihinin en önemli suikasti 17 Şubat 1993 günü gerçekleşti. Uçağına yapılan sabotaj sonucunda Org. Bitlis şehit edildi.

4- ÇELİK HAREKATI

Ağustos 1994'de Genelkurmay Başkanı olan Org. İsmail Hakkı Karadayı döneminde Eşref Bitlis Planı uygulandı, Kuzey Irak'a Çelik Harekatı yapıldı. 35 bin Mehmetçik Mart 1995'de Kuzey Irak'a girdi.
Kuzey Irak'a giren ordumuz, ABD'nin egemenlik alanına girmiş oldu. Çünkü o bölge ABD ordusunun işgali altındaydı.
ABD'nin Foreign Affairs, Foreign Reports, Mediterranean Quarterly ve Joint Forces Quarterly gibi yarı resmi organları. "Türk komutanları hizadan çıktı", "Türk Ordusu ABD-Türkiye ilişkilerini bozuyor" gibi görüşlere yer vermeye başladılar.

5- GAZİ OLAYLARI
Çelik Harekatı öncesinde CIA'nın Moskova İstasyon Şefi, CNN televizyonundan, "Türkiye'nin karışacağını", daha doğrusu Amerika'nın Türkiye'yi karıştıracağını tüm dünyaya şöyle ilan etti:
"Önümüzdeki dönemde dünyanın en çok karışacak ülkesi Türkiye'dir.. . Şu anda Türkiye, gizli servislerin gündeminde ilk sıraya yerleşmiştir."
Gazi Mahallesi tertibinden birkaç gün önce de, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Holbruk (Holbrooke), Türkiye'nin Kuzey Irak sınırında yaptığı yığınağa dur demek için tertip yapacaklarını şöyle ilan etti:
"Kuzey Irak sınırına asker yığıyorsunuz. Önümüzdeki günlerde terör olaylarının artma ihtimali var. Oraya yapacağınız bir harekatta dikkatli olmanızı tavsiye ederim"

CIA Şefinin ve Holbruk'un haber verdiği gibi,12 Mart 1995 gecesi İstanbul'da Gazi Mahallesi tertibi düzenlendi.
Ancak Türk Ordusu bu tehdidi önemsemedi ve Çelik Harekatı yapıldı.

6- KONTRGERİLLA (GLADYO) POLİS İÇİNE KAYDIRILIYOR* ******

NATO tarafından NATO üyesi ülkelerde o ülkeleri komünizmden korumak için kurulan Kontrgerilla (diğer adları Gladyo ve SüperNATO) örgütleri, İtalyan Savcının tesbit ettiği gibi, esasında CIA tarafından yönetiliyordu ve esas görevleri bu ülkelerdeki hükümetlerin ABD kontrolünden çıkmalarını önlemekti. Türkiye'de Özel Harp Dairesi işte bu kontrgerilla ile irtibatlı idi ama artık Sovyetler yıkıldığı için komünizm tehdidi kalmamış, aksine tehdit Kuzey Irak'taki ABD varlığından gelmeye başlamıştı. Dolayısıyla, ABD güdümünde olan Özel Harp Dairesi, ABD'den gelen bir tehdide karşı durmak için kullanılamazdı . Bu açmazdan kurtulmak için 1991 yılında Özel Harp Dairesi'nin Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK)'ye dönüştürülmesi aslında bir millileştirmeydi. ABD bu kuruluştan dışlanıyor ve kuruluş, hedefini komünizme karşı mücadele yerine Kuzey Irak'tan yöneltilen tehdide karşı mücadele olarak belirliyordu.

Bunun üzerine, ABD, "Kontrgerilla yapılanmasında Türk ordusunun yerine polisi koyabilir miyiz" denemesine girişti ve Türkiye'deki operasyon merkezini polisin içine kaydırdı. 1973'den beri İçişleri Bakanlığı içinde örgütlenen "İslamcı Cunta", artık "Fethullahçı Gladyo" olarak Kontrgerilla içinde ordudan boşalan yeri alıyordu. Fethullahçı Gladyonun ilk büyük tertibi, işte bu 1995 Gazi Olaylarıdır.

7- 1996 EYLÜL HAREKATI

ABD ordusu, özellikle Çekiç Güç, Irak'ın kuzeyinde 7,500 "CIA peşmergesi"nden oluşan bir askeri güç örgütlemişti.
Eylül 1996'da, Eşref Bitlis Planı gereğince, Barzani, Türk Genelkurmayını n yönlendirmesi ile Saddam yönetimi ile işbirliği yaparak CIA peşmergelerini dağıttı. 200'e yakın ölü veren CIA peşmergeleri, ABD tarafından Guam Adası'na taşındı. ABD kaynakları, bu harekatı "ABD'nin Vietnam'dan sonraki en büyük yenilgisi" olarak değerlendirdiler.

Bu harekattan 20 gün önce, bir Tuğgeneral, iki Albayın önünde, Aydınlık Dergisi'ne bir demeç vererek, Eşref Bitlis'in uçağını ABD'ye bağlı "Çiller Özel Örgütü"ndeki Gladyo görevlilerinin düşürdüğünü açıkladı.
Aydınlık, 25 Ağustos 1996 günkü sayısında bu haberi yayımladı.

Türk Ordusu, Çelik Harekatı'nı Başbakan Çiller'e haber vermeden gerçekleştirmiş ti. Çünkü ABD vatandaşı Çiller'in ABD'ye örgütsel bağlılığı İşçi Partisi tarafından açıklanmıştı ve TSK tarafından biliniyordu.

8- 28 ŞUBAT

28 Şubat harekatının en önemli başarısı, Fethullah Hoca'ya indirdiği darbe oldu. Fethullah Hoca kaçıp ABD'ye yerleşti.
Mayıs 1997 YAŞ toplantısında 160 subayın irtica bağlantısı nedeniyle ordudan atılması başbakan Erbakan'a dayatıldı.
Bu uygulama, ordu içindeki Gladyo'yu, yani ABD görevlilerini temizlemek anlamına geliyordu. Çünkü artık Kontrgerilla, Fethullahçı Gladyo idi.
28 Şubat kadrosu içinde ABD'nin Truva Atı olan Çevik Bir de, 1998 sonrasında tasfiye edildi.
Bu sayede Haçlı İrtica, 2002 yılı sonuna kadar iktidara el koyamadı.

9- KONTRGERİLLA, GENELKURMAY KARARGAHINDAN ÇIKARILDI

1994-1998 arasında Genelkurmay Başkanı olan Org. Karadayı, ABD ve NATO yuvalanmasını, yani Kontrgerillayı Genelkurmay Karargahından çıkardı.
Özel Kuvvetler'in milli amaçlar için kullanılmasına yönelik önlemleri geliştirdi.
Özel Harp subaylarımızın Çin'in Uygur bölgesinde ve Çeçenistan'da kullanılmasına engel oldu.

10- ABD ORDUSU TÜRKİYE'Yİ İŞGAL TATBİKATI YAPIYOR:
MILLENIUM CHALLENGE 2002

1998 yılında Genelkurmay Başkanı olan Org. Kıvrıkoğlu, ABD'nin bölge ülkeleri için tehdit oluşturduğunu açık bir dille belirtti. Kıvrıkoğlu, Vaşington ziyaretini iptal etti ve NATO döneminde ABD'yi ziyaret etmeyen ilk Genelkurmay Başkanı olarak tarihe geçti.

Kıvrıkoğlu, "28 Şubat'ı BİN YILLIK MÜCADELE AZMİYLE sürdürmeye kararlıyız" dedi. Yani ABD tehdidine karşı bin yıl da sürse direnilecekti. .
Mesajı alan ABD, aynı kelimeleri kullanarak cevap verdi:
BİN YILIN MEYDAN OKUMASI: MILLENIUM CHALLENGE 2002
Ve bu isim altında 24 Temmuz 2002'de Nevada Çölü'nde Türkiye'yi işgal tatbikatı yaptı. Bu, ABD tarihinin en büyük askeri tatbikatı idi.
ABD'nin en önemli yarı resmi ajansı ASSOCIATED PRESS, tatbikatın Türkiye'yi işgal senaryosu üzerine kurulu olduğunu yazdı.
Senaryoya göre: Deprem (bir karışıklık kastediliyor) sonrası ordu yönetime el koyuyordu. Bunun üzerine ABD Deniz Kuvvetleri ülkenin güneyindeki adayı (Kıbrıs) kuşatıyor ve 96 saat içinde hedef ülkeyi işgal ediyordu.
Türk ordusunun saldırıya karşı hazırlanma müddeti olan 96 saat seçilerek, hedef ülkenin Türkiye olduğu adeta gözlere batırılıyordu

11- ABDULLAH GÜL, AMERİKA İLE GİZLİ HİZMET SÖZLEŞMESİ YAPIYOR

Dışışleri Bakanlığı Koltuğunu işgal eden A. Gül, 2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Ankara'da 2 sayfa 9 maddelik bir gizli anlaşma yaptığını itiraf etti, haber Vatan Gazetesi'nde yayımlandı. Bu haberde Gül, anlaşma içeriğini açıklayamayacağı nı, gizli olduğunu söyledi.

13 Temmuz 2003 günü, Doğu Perinçek, bu gizli anlaşmanın maddelerini açıkladı.
Birinci madde: "Türk askeri ve Özel Kuvvetler 4 ay içinde aşamalı olarak Kuzey Irak'tan çekilecek" şeklindeydi.

12- ÇUVAL OLAYI

A. Gül'ün yaptığı bu gizli anlaşmadan 3 ay sonra, ABD ordusu, Türk askerinin başına çuval geçirdi.
Çuval geçirme eylemi, gizli anlaşmanın uygulanması için bir ihtardı.
Tayyip'in "Müzik notası" vecizesi, anlaşmanın uygulanması gerektiğine ilişkin orduya yönelik bir açıklamaydı.
"Biz anlaşma yaptık, Kuzey Irak'tan çık artık" diyordu Tayyip, Türk Ordusuna.

ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'in, Çuval Olayından sonra, Başbakanlık koltuğunu işgal eden Tayyip'e gönderdiği mektupta şöyle deniyordu:
"TSK (ÖKK kastediliyor) Kuzey Irak'ta sizin bilginiz haricinde eylemler yapmaktadır"
Rumsfeld, çuvalı Tayyip'in değil, Türk Ordusunun başına geçirdiklerini böyle veciz bir şekilde anlatmış oluyordu.

Milli devlet ve Kemalizme karşı pervasız açıklamalar yapan, "Milli Egemenlik ve Milli Güvenlik kavramlarının artık geçersiz olduğu" açıklamaları yaparak Orduyu zehirleyen Org. Hilmi Özkök, böylece, tarihe "başına çuval geçirilen komutan" olarak kaydedildi. Ve böylece, Ergenekoncu olarak suçlanmaktan kurtuldu.

13- ERGENEKON TERTİBİ AÇIĞA ÇIKIYOR
Başına çuval geçirilmesine ve Kuzey Irak'tan çıkarılmasına rağmen akıllanmayarak sınır ötesi harekatta ısrar eden Türk Ordusu'na karşı, Org. Torumtay zamanından beri hazırlanagelmekte olan tertip artık açığa çıkarılmalıydı. ABD'ye direnen 5 Genelkurmay Başkanı ve milli kuvvetler "Ergenekon çetesi" olarak suçlanacaktı.
Suçlama belgeleri esasında çoktan hazırdı, ama Org. Özkök "Ergenekoncu" olmadığından, onun görev süresince tertip uykuya yatırılmıştı.
Hatırlayalım:
(Fehmi Koru, "Taha Kıvanç" imzasıyla, Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan 30 Nisan 2001 ve 1 Mayıs 2001 tarihli yazılarında " 'Yeniden kurulsun diye hakkında rapor hazırlanan Ergenekon, çok kapsamlı, bir partiyle irtibatı bulunmayan, 'devleti yapılandırma' amaçlı bir örgüt" demektedir. Koru yazısında, 24 sayfa olduğunu söylediği bu dokümanın sonunda yazanın adının bulunduğunu da belirtmekteydi. )

Tertibin uykudan uyandırılmasının ilk işareti Org. Büyükanıt'a karşı Şemdinli tertibi idi. O tertipte Org. Büyükanıt çete kurmakla suçlanmış ancak tertip bozguna uğramıştı.

Şimdi daha büyük ve kapsamlı bir tertip yapılmalıydı. İşte o tertip, günümüzde devam eden Ergenekon / Agarta Davasıdır.

ABD'nin hazırladığı sivil darbe ile iktidara gelen AKP, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD'ye sorunsuz olarak eşbaşkanlık yapabilmek için, başta ABD'ye direnen Türk Ordusu olmak üzere milli kuvvetleri safdışı etmeliydi. Plana göre, bu dava sürecinde komutanlar yıldırılacak ve 1991 öncesinde olduğu gibi ABD ile uyumlu olarak görev yapmaları sağlanacaktı.

Yani, AB kriteri olarak dayatıldığı gibi, ordu "sivil otoriteye" tabi olacak, kendisine Atatürk tarafından verilmiş olan "ulusal bütünlüğü ve laik cumhuriyeti koruma" görevini unutacaktı.

Not:
"AKP sivil darbe ile değil, seçimle geldi" itirazı yapacak olanlara bir açıklama:
1.CIA'nın yan kuruluşu Rand Corporation' un yayın organlarında ve ABD strateji merkezlerinin hazırladıkları raporlarda mealen şöyle deniyordu:
"ABD artık ANAP ve DYP gibi partilerle Türkiye'yi kontrol edemez, Fazilet Partisi'nin başına yenilikçi kanadın geçmesi, Tayyip Erdoğan'ın Başbakan, Abdullah Gül'ün de Dışişleri Bakanı olması halinde ABD Türkiye'yi kontrol altında tutmaya devam edebilir."

2.Bu raporları okuyan İşçi Partisi ve Aydınlık Dergisi, halkımıza bu planı haber verdi.
(Muhakkak ki diğer partiler de bu yayınları okumuşlardı, ama onların halkımızı bilinçlendirmek gibi bir sorunları yoktu)

3.Aydınlık Dergisi 20 Ekim 1996 tarihli sayısında kapaktan haberi verdi:
"Merak edilen gizli mesajı açıklıyoruz:
Abramowitz, Tayyip'i Erbakan'ın yerine hazırlıyor"
Yani, AKP'nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden 6 yıl önce, Aydınlık Dergisi ve İşçi Partisi, Amerika'nın bu seçimi yaptığını halkımıza duyurdu.

4.Cumhuriyet Gazetesi 16 Şubat 1997
Leyla Tavşanoğlu'nun İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile söyleşisi:
Perinçek:
"ABD, Tayyip Erdoğan'ı Başbakan, Abdullah Gül'ü de Dışişleri Bakanı yapacak. CIA'nın yan kuruluşlarından Rand Corporation' un yayın organında da bu yazıldı."
Yani, AKP'nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden 5 yıl 8 ay önce, Perinçek, Cumhuriyet Gazetesi kanalıyla da, bu gerçeği halkımıza duyurdu

5.Görülüyor ki, ABD seçmiş, hazırlamış, önümüze koymuş, seçtirmiş.
Şimdi kim "Bunları ben seçtim" diyebilir?
Menderes'in "Odunu aday göstersem milletvekili seçtiririm" sözlerini ABD iyice not etmiş olmalı ki, istediğini elhak seçtiriyor