30 Nisan 2009 Perşembe

Ermenilere ilişkin Devlet arşivleri

Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü muhteşem bir iş yapmış, siteye girince güzel tasnif edilmiş muazzam bir tarih hazinesi göreceksiniz.
Yusuf Sarınay Hoca'ya tebrik ve sevgilerle...

(Enver Paşa'nın Brest-Litovsk'taki Talat Paşa'ya yolladığı, Brest-Litovsk anlaşmasıyla çekilmekte olan Rus ordusu ile Kafkasya'daki Ermeni ve Gürcü hareketlerine dair raporlarını okuyun, müthiş...)

"Ermenilere ilişkin Devlet arşivleri ; İçerde dışarıda bildiğiniz ne kadar Türk veya Türkçe bilen yabancı varsa göndermenizi öneririm."


http://www.devletarsivleri.gov.tr/kitap/kitap.asp?kitap=991&belge=991%20

Yolsuzluğun böylesi

Değerli okurlar, bugün müthiş bir haberi sizlere ileteceğimi duyurmuştum.
İki ayrı yerden doğrulattığım bir haberi, üçüncü kez doğrulatmak için bir 'Teyit' beklediğimi belirtmiştim.
Dün beklediğim teyit gelmedi ama teyit beklediğimiz yerden bir yalanlama ya da böyle bir şey yoktur açıklaması da gelmedi.
Sükut ikrardan gelir diyerek yazacaklarımızın doğruluğundan emin olduk ve şimdi sizlere aktaracağım.
Şimdi anlatacağım olay, Cumhuriyet tarihinde daha önce olmuş mudur bilmiyorum!
Süleyman Demirel'in adam, şirket kayırmalarını, aile fotoğraflarını biliyoruz.
Mesut Yılmaz'ın pijamalı patronları ihale alan işadamlarına ortak etme çabalarını, banka ihalelerinde yaptıklarını biliyoruz.
Tansu Çiller'i ve eşi Özer Çiller'in ihale zarflarını eve götürdüklerini de biliyoruz.
Turgut Özal'ın zengin ettiği papatya işadamlarını da biliyoruz.
Ama şimdi yazacağım gibisini ben hiç duymadım, görmedim.
Gelelim olayımıza.
Biliyorsunuz, Aydın Doğan'ın Petrol Ofisi'nde yabancı bir ortağı var.
OMV adlı Avusturyalı bir petrol şirketi.
Aydın Doğan, İş Bankası'ndan yüzde 50'sini 500 milyon dolar civarında bir paraya aldığı Petrol Ofisi'nin yüzde 34'ünü
neredeyse 1 milyar euroya sattığı Avusturya şirketi.
OMV ile Aydın Doğan yaklaşık 3 yıldır ortaklar ve Türkiye'de birlikte yeni yatırımlar yapmak istiyorlar.
Bu yatırımların başında da Ceyhan'a kurulacak bir petrol rafinerisi var.
Ancak Petrol Ofisi bu rafineri için gerekli ruhsatı yıllardır alamıyor.
Çalık Grubu'na rafineri ruhsatı verilirken, Aydın Doğan'ın Petrol Ofisi'ne verilmiyor.
Aydın Doğan medyasıyla iktidara yalakalık da yapsa, ölçülü bir muhalefet de yapsa bu ruhsatı almaktan umudu kesti.
Bu nedenle de Hükümet'in yabancı sermayeye olan zaafını bildiği için devreye OMV girdi.
OMV'nin CEO'su Wolfgang Ruttenstorfer Türkiye'ye gelerek Başbakan Erdoğan'la görüştü.
OMV'nin CEO'su Başbakan'a 'Türkiye'ye bir kaç milyar dolarlık yatırım planladıklarını ancak rafineri izni çıkmaması
nedeniyle bu yatırımı gerçekleştiremediklerini ve bürokrasiye takıldıklarını, Türkiye'nin bu işten büyük kaybı olduğunu' söyledi.
Avusturyalı CEO'nun bu sözlerine Başbakan Erdoğan çok kısa bir yanıt verdi.
Başbakan Erdoğan Avusturyalı yöneticiye: 'Siz Türkiye'de yanlış adamla ortaklık yaptınız. Siz Doğan'la ortak
olduğunuz müddetçe herhangi bir yatırım için bizden izin alamazsınız. Rafineri izni almayı hayal bile etmeyin' dedi.
Hatta OMV'nin CEO'suna rafineri için, izni olan Çalık'la ortaklık yapmasını önerdi.
Duydukları karşısında şoke olan Ruttenstorfer Başbakan'ın yanından ayrıldı ve İstanbul'a geldi.
Başbakan'la yaptığı görüşmeyle ilgili olarak Aydın Doğan'a bilgi verirken, 'Aydın Bey, bu Hükümet işbaşındayken siz
Türkiye'de yeni işler yapmayı, hatta iş yapmayı unutun. Sizden söz ederken Başbakan'ın gözlerindeki ifadeyi gördüm.
Hatta size bu Hükümet işbaşındayken Türkiye'de yaşamamanızı bile tavsiye ederim' diyip görüşmenin detaylarını aktardı.
Aydın Doğan dinledi, dinledi ve sordu: 'Bu söylediklerinizi noter önünde tekrarlayıp kayda geçirmeme izin verir misiniz?'
Avusturyalı CEO 'Elbette' diyince bir noter çağrıldı.
Avusturyalı anlattı.
Yeminli tercüman çevirdi.
OMV'nin Başkanı'nın Başbakan Erdoğan ile yaptığı görüşme noter tarafından kağıda döküldü ve altını Avusturyalı CEO,
noter, Aydın Doğan ve yeminli tercüman imzaladı.
Aydın Doğan noter tasdikli bu metnin bir kopyasını elden Başbakan'a gönderdi.
Aradan epey bir zaman geçtiği halde Başbakan'dan Aydın Doğan'a bir yanıt gelmedi.
Aydın Doğan'ın elindeki noter tasdikli bu metni olası bir Yüce Divan için elinde tuttuğu iddia ediliyor.
Türkiye'nin hali bu değerli okurlar.
Tabii özerk kurumlarının hali de böylelikle ortaya çıkmış oluyor.

Fatih Altaylı

29 Nisan 2009 Çarşamba

Darbe, muhtıra ve Ergenekon

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Harp Akademileri'nde güncel konulara girmedi. Bunu basın toplantısına bıraktı. Tarihi değiştirilen ve ertelenen basın toplantısı bugün (çarşamba) gerçekleşecek.

Türkiye'de ilk defa eski bir Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün, darbelerle ilgili tanıklık yaptığı dönemde, Orgeneral İlker Başbuğ'un, bazı sorulara vereceği cevaplar gelecek günlerin işaret fişekleri olacak. Ergenekon davası vesilesiyle literatüründen darbe ve darbeciliği çıkarma çabası içerisindeki Türkiye'de tarihi işler oluyor.

1960, 1971, 1980, 28 Şubat darbe ve muhtıralarına alışkın Türkiye, 2 yıl önce 27 Nisan 2007 günü "e-muhtıra" ile güne uyanmıştı. 2009 Nisan ayında, darbe tehdidinden darbeciliğin yargılandığı günlere geldik. 27 Nisan sabahı, bir "e-muhtıra" verilmiş, "Ordu göreve" zihniyeti taşıyanlar harekete geçmiş, "Cumhuriyet Mitingleri" devreye sokulMuş, Cumhurbaşkanı seçimleri, bir "kriz" haline getirilmişti.

Ergenekon ikinci iddianamesiyle birlikte "darbe plan ve girişimleri" Ergenekon davasının ana gündemlerinden biri haline geldi. Türkiye'de ilk defa "darbe ve darbeciliği" yargılayan bir anlam ve hava oluştu.

TÜRKİYE'NİN YENİ DOĞRULTUSU
Emekli Orgeneral Özkök'ün Ergenekon savcılarına ifade vermesinin anlamı büyük. Türkiye yeni bir "doğrultuya" girdi ve gerçek demokrasi için yürümeye devam ediyor. Özkök'ün, "tanık" sıfatıyla ifade vermesi, Ergenekon davasının gidişatı açısından "kritik" bir önem ifade ediyor. DaVanın bu tarihi önem ve niteliği, Hilmi Özkök'ün tanıklığıyla daha da belirginleşmiştir. Özkök'ün görev yaptığı kritik döneme ilişkin bilgi ve tanıklıklarını savcılarla paylaşması, hukukun adil ve kesin bir sonuca varması bakımından büyük önem ifade ediyor.

ÖZKÖK PAŞA
Hilmi Özkök, Cumhuriyet tarihimizin en önemli Genelkurmay başkanlarından birisidir.
Türkiye'nin demokratikleşmesinde onun adı hiç unutulmayacak. Çünkü o Türk Silahlı Kuvvetleri'nin siyasete karışmasını tasvip etmedi ve darbecilere geçit vermedi.
Özkök, Genelkurmay Başkanlığı sırasında sivil siyasi irade ile ilişkileri dikkatli yürütmeye gösterdiği özenle hafızalarda yer edinmişti. Hilmi Özkök Paşa'nın, Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Oramiral Özden Örnek'in tuttuğu günlüklere göre, 2003 ve 2004 yıllarında bazı kuvvet komutanları tarafından planlanan "Ayışığı ve Sarıkız" adlı askeri darbelere karşı çıktığı, Genelkurmay başkanı olarak Türkiye'de demokratik rejimin devamını sağladığı artık kesinleşmiş oldu.

Hilmi Paşa, darbe teşebbüsü ile ilgili yaklaşımının işaretlerini daha önce vermişti. "Darbe vardır da diyemem, yoktur da diyemem" ve "SÖYLEYENE BAKARIM ADAM MI" sözleri akıllarda.
Özkök Paşa'nın, "Suskunluğum asaletimdendir. / Her lafa verilecek bir cevabım var. / Lakin; bir lafa bakarım laf mı diye, / bir de söyleyene bakarım adam mı diye" okuduğu şiirin adresleri de potaya girmiştir.

OLAYIN İKİ YÖNÜ
Hilmi Paşa'nın tanıklığı, 2003-2004 olaylarının sır perdesini aralayacaktır. Ergenekon savcıları, emekli Orgeneral Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'un görevde olduğu dönemi değil, sivil hayata geçtikleri dönemdeki faaliyetlerini inceliyor. "Darbeye zemin hazırlama" üzerinde önemle duruluyor. Özkök dönemi Ergenekon'da yok. Eğer o dönemde sorgulanacaksa, konu Genelkurmayın olacaktır.

Hilmi Paşa'nın açıklamaları, Şener Eruygur ve Hurşit Tolon paşaların askerlik döneminin gizli kodlarını verecektir. "Hukuk çağırırsa giderim, doğru neyse onu söylerim" diyen isimlerden biri de eski Genelkurmay Başkanı emekli Org. Yaşar Büyükanıt idi. Ergenekon savcıları buna ihtiyaç duyacak mı?

Kaynak: Takvim

25 Nisan 2009 Cumartesi

'Zam yapan firmadan otomobil almayın'


Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, tüketiciyi otomotivde ÖTV fırsatçılığı yapanlara karşı uyardı.

Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, otomotive sağlanan ÖTV indiriminin kötüye kullanılıp kullanılmadığına ilişkin sorularımızı yanıtlarken, otomobillere haksız zam yapıldığı yönünde yoğun şikayetlerin kendisine de ulaştığını söyledi.
Zamların bir bölümünün kur artışından kaynaklandığını belirten Çağlayan ancak bunun dışındaki zamları anlamanın mümkün olmadığını ifade ederek, “Biz süreci takip ediyoruz. Ancak, fırsatçılık yapan firmaları cezalandıracak olan en iyi mekanizma tüketicinin kendisidir. Vatandaş zam yapan firmadan otomobil almayacak” dedi.

NE KESERİZ NE UZATIRIZ
Bakan Çağlayan, stokların bitmesi nedeniyle ÖTV indirimi uygulamasına son verip vermeyeceklerine yönelik bir soruya, “Stoklar bazı ürünlerde bitti. Ancak talep nedeniyle üretim ve ithalat yeniden başladı. Sektör şu anda 24 saat çalışıyor. Dolayısıyla stoklar sürekli canlı kalıyor. ÖTV indirimini yarıda kesmek ya da uzatmak gibi bir düşüncemiz yok. Uygulama 15 Haziran’a kadar devam edecek” diye konuştu.

ÇEYİZ VAR DAMAT YOK
Çağlayan, ÖTV indirimiyle beyaz eşyada yaşanan talep patlamasını ise şu ilginç örnekle anlattı: “Uşak’ta esnafı dolaşırken beyaz eşya dükkanında çeyiz düzmek için alışveriş yapan genç bir kız ve ailesine rastladım. Genç kızın mutluluğunu paylaşmak için, nikahında şahit olmak istediğimi söyledim. Aile bu teklifime güldü. Meğerse ortada ne damat ne de düğün varmış. Vatandaş bugünden ÖTV indiriminden yararlanıp çeyiz düzmeye çalışıyormuş.” Erdoğan SÜZER/ ANKARA

21 Nisan 2009 Salı

İşte Bugünkü durumun Özeti

Tayyip bir okulu ziyaret eder öğrencilerle sohbet eder.

Öğrencilerden Temel, size 3 sorum olacak der;
  1. Nasıl oldu da seçimlerde bu kadar yüksek oy aldınız?
  2. Özelleştirmeden gelen bütün paralar nereye harcandı?
  3. Türban'ı neden sorun haline getiriyorsunuz?

Aniden zil çalar çocuklar tenefüse çıkarlar.
Teneffüsten döndüklerinde sözü Dursun alır;

- Size 5 sorum olacak der ve sorar :

  1. Nasıl oldu da seçimlerde bu kadar yüksek oy aldınız..?
  2. Özelleştirmeden gelen bütün paralar nereye harcandı..?
  3. Türban'ı neden sorun haline getiriyorsunuz..?
  4. Ders zili neden 30 dk önce çaldı..?
  5. Temel nerede...?

Abdullah Gül'ün Gençliği

Tayyip Erdoğan zenginleri Seda Sayan'ın altında kaldı!

Moda oldu! İzin verin ben de modaya uyayım. Almanya'da 1919 yılında dönemin en demokratik anayasası olan Weimer Anayasası'nın hazırlanmasına katkıda bulunmuş olan iktisatçı, sosyolog ve filozof Max Weber, yaşasaydı, Tayyip Erdoğan dönemi zenginlerine bakıp "Ya yiyin... Ya rahat uyuyun" der miydi?.

Ayıplar mıydı!

Kınar mıydı!

Yeni kitap yazar mıydı?

Max Weber, ölümünden sonra yayınlanan; "Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu" kitabında, para hırsı ile sınırsız kazanma açlığına kapılanlar ve esas olan öbür dünyadır bu dünya geçicidir deyip "vergi vermeden servet büyütenlerin yaptığı, kapitalizmin ruhuyla çelişir" diyor.

Vergi vermiyorlar.

Vergi vermeyi sevmiyorlar.

Gelir İdaresi'nin internet sitesine girip bakın; Türkiye'de en yüksek vergiyi verenler listesinin ilk 100'ünde, ilk 200'ünde "Tayyip Erdoğan dönemi zenginlerinden hiçbirine" rastlayamıyorsunuz. Oysa birçoğu "en zengin 100 kişiyi liste halinde yayınlayan Forbes Dergisi"nde yer alıyorlar.

Zenginlikte listedeler.

Vergi vermede yoklar!

O kadar yoklar ki, şarkıcı kızımız Seda Sayan'ın (listedeki adı Aysel Şan) bile altında kalıyorlar. Seda Sayan, bir yıllık alın teri ve helal kazancının karşılığı olarak 2 milyon 864 bin 805 lira devlete vergi verecek fakat Tayyip Erdoğan döneminde; belediyelerden ve TOKİ işlerinden büyük ihaleler kapanlar, özelleştirmeden devlet fabrikaları alanlar, kent arsalarından imar değişikliği ile bir gecede trilyon kazananlar, devlet bankalarından kredi alıp TMSF'nin elindeki gazete ve TV'leri ve batmış eski zenginlerin yalılarını sahiplenenler, "emanet dolarları" yüksek ve hızlı kazançlı yatırıma dönüştürenler, "pastorize yumurtacık" ve "gemicik" şirketleri kuranlar, "pırlantacık" mağazalarına ortak olanlar vergi rekortmenleri listelerinde yok.

Hepsi Seda'nın altındalar.

Seda Hanım'ı kutluyorum.

Vergi listelerinde "Seda Sayan"ın üstünde olanların tümü Adnan Menderes döneminin, Süleyman Demirel döneminin ve Turgut Özal döneminin zenginleri; Koç'lar, Sabancı'lar, Aydın Doğan'lar, Eczacıbaşı'lar, Ülker'ler... Türbanlı eşlerinin altına çok pahalı cipleri alan Tayyip Erdoğan dönemi zenginleri, "vergi vermeyi" neden hiç sevmiyor?

Bizim talihsizliğimiz!

Max Weber'imiz olsaydı!

"Tayyip Zenginleri ve Kapitalizmin Ruhu" diye bilimsel analiz yüklü kitap yazardı. Okurduk. Genelkurmay Başkanımız da alıntı yapardı! Gönenirdik.

Vergi vermeyi sevmiyorlar.

Yalı almayı seviyorlar.

Geçen hafta Özal dönemi zenginlerinden Halis Toprak'ın İstinye'de Boğaz kıyısında şahane Aslanlı Köşkü'nü TMSF'den alan Tayyip Erdoğan dönemi zenginlerinden Remzi Gür, vergi rekortmenleri listesinde yok. Devlet bankaları Vakıflar ve Halk'ın kredisiyle TV ve gazete satın alan; Mehmet Barlas'a 800 bin, Engin Ardıç'a 400 bin lira transfer parası pompalayan ve Başbakan'ın damadı sayın Berat Albayrak'ı CEO'su yapan Tayyip Erdoğan dönemi zengini iş adamı Ahmet Çalık da Seda Sayan'ın altında kaldı.

Bizim de Weber'imiz olsaydı!..

20 Nisan 2009 Pazartesi

Fazıl Say'ın agzından Türkan Saylan

1-TURKAN SAYLAN

Turkan Saylan ile 1995 yilinin Mart ayinda tanistim.O yil Ocak ayinda New York'ta finali olan Young Concert Artists (Genc konser sanatcilari) yarismasinin birincisi olmustum.Ve akabindeki ilk Turkiye konserimi Cagdas Yasami Destekleme Dernegi duzenlemisti. Konser, bugunku evime 100 metre uzakliktaki ITU Macka Maden Fakultesi salonundaydi. ..
Turkan hanim , konserden onceki provanin tamamini dinlemisti.. . Konserin baslamasina 30 dakika kala ,cok kocaman bir Turk bayragi (10x10 metre kadar bir bayrakti sanirim) sahnenin arkasina asilmaktaydi.
Turkan hanim yanima yaklasti ve hayatim boyunca hic unutamiyacagim bir konusma gecti aramizda:
Turkan hanim ; " Hayatinda nice nice konser salonlarini dolduracaksin, seni provada dinledim.Bundan eminim... Bak evlat;Biz CYDD olarak egitime katki saglayan faaliyetler yapmaktayiz. Lutfen bizi unutma.Arada sirada ait oldugun memleketinde yoksul cocuklarin okula gitmesini saglayacak faaliyetler de yapmalisin.Bunu illaki CYDD araciligi ile yapmana da gerek yok.Ama yap bunu Fazil.Memleketini, geldigin topraklari unutma hic.Su arkandaki kocaman bayrak dunyadaki cogu salonda, kultur merkezinde olmayacak.Sen oralari muziginle, muzige olan inancinla dolduracaksin. Sesinle,memleket inden esinlendigin eserlerinle doldur o salonlari, goster o insanlara cagdas Turkiye'nin yuzunu evlat.Sana New York da sahip cikacaktir , Paris de, Tokyo da... Ama burada da biz nacizane CYDD olarak elimizden geleni yapacagiz.Bugun bu bayrak sana, senin hocalarini, hocalarini yetistiren kurumlarimizi, bu kurumlari en zor sartlarda kuran Ataturk'u hatirlatmak icin konuldu.Sadece sen ve senin yuregin aras inda bu bayrak.Aydinlik nice genclerin gelecegi icin.Karanliklara karsi egitim seferberligini baslatan Ataturk anisina.Gosteris icin degil.Hadi, simdi layik ol her seye.Iyi konserler"

Buyuk insandir Turkan hanim... Biraz once internetten (su an Tokyo'dayim) gazeteleri okuyunca dona kaldim... ergenekon ... Turkan Saylan??? Fena halde donakaldim.. . hatta usudum... Laik bir ulkenin aydinlik gencligi icin hayati boyunca calismis bir Turkan Saylan'in evi araniyor... Niye??? Memleketini sevdigi icin mi??? Aydin bir insan oldugu icin mi??? Gencleri okutmak onlara iyi bir gelecek saglamaya calistigi icin mi?? Butun bunlari cemaatler dergahlar olmadan yapmaya calistigi icin mi???Ergenekon kapsaminda.. . Hem de kadincagiz cok agir bir tedavi gorurken...

Icgudusel olarak ofkeleniyorum.
Icgudusel olarak kiziyorum.
Icgudusel olarak ayaga firliyorum.. .

2-GENCO ERKAL

Bir baska haber... Efsanevi tiyatrocu Genco erkal, Aydin Dogan Vakfi odulunun tum gelirini CYDD'ye bagislamis..
Bu olaylari duyunca tedirgin olmus...
o da diyor;"cok karanlik bir donemden geciyoruz' diye...
Turkan hanima buradan acil sifalar diliyorum... Lutfen uzulmesin olan bitene... Doner donmez isim gucum CYDD yararina bir dizi konserler vermek olacak...Gerekirse gunde 7 konser... Ama olacak...


3- AB KULTURLER ARASI DIYALOG BUYUKELCISI OLARAK KAYGILARIM VAR

Bir AB Kulturler arasi Diyalog Buyukelcisi olarak;
AB'de calisan herkese hatirlatmak istedigim bir sey var...
Gecen yil Paolho Coelho ile beraber Buyukelci olarak beni onurlandirdiginizda ,yapilan butun konusmalarda, Kultur Sanat, ilim Bilim ve bunlarin egitiminin onemi konulari gecmisti...
Bugun bakin,
Turkiye'de hepinizin bildigi, defalarca Avrupa basininda yer almis olan Turkan Saylan'in evi aranmakta.
Bu bir korkutma , sindirme politikasidir. ..
Susmamiz istenmektedir. ..
Bizdeki Iktidar Partisi, ayni seyleri sizin ulkenizde yapsaydi, hic gozunun yasina bakmaz , o partiyi kapattirirdiniz.
Biliyorum , gecen yil AKP'nin kapatilmasina karsiydiniz. . Parti kapatma ile demokrasilerde adim atilamiyacagi gercektir... Ayni seyler ama sizin ulkenizde yasansaydi?
Turkiye ,oldukca karanlik bir donemden gecmektedir. .. 2003 de "Yapilmamis" bir askeri darbenin , "darbe yapmamis" askerleri, generalleri tutuklanmaktadir. .. "Darbe plancilari" adi altinda...
Buraya kadar olanina da kendi memleketinizde goz yummazdiniz. ..
cunku, Turkiye'deki 'evrensel hukuk' tehtit altindadir.. . bu 'tehtit' karsisinda evet; ordu hazirlikli olabilir, bu ordu'nun kendi bilecegi bir seydir...
Gercek su ki
2003 de bir darbe yapmisligi zaten yoktur...
Bakin;
egitim, sanat, bilim, universiteler. ..
her kes korku icinde yasiyor...
Her kes 'ergenekon' kapsaminda goz altina alinmaktan cekiniyor...
AKP'nin iyi anlasamadigi cevreler zaten , sanatcilar, bilim adamlari, universiteler, laikler, Ataturk Cumhuriyetinin savunuculari. ..
Bu niye sizce??

Turkiye'de en son darbe 1980 yilinda olmustur... Ve bu darbe ile hic kimse hesaplasmiyorken, 2003 de 'yapilmamis bir darbe' ile bu kadar agresif hesaplasilmasi da tuhaf degil mi?
AKP uyarilmalidir. ..
Gecen yil, Olli Rehn ve Lagendjiink cok sert bir dille turk demokrasisini uyarmisti. AKP'nin kapatilmamasi konusunda...
Simdi de , yapilan haksizliklar konusunda uyarmalidirlar. ..
Bir buyukelci olarak bu kadarini iletme hakkini goruyorum kendimde...
Bir sade vatandas, bir sanatci olarak da, gercek anlamda kaygi duyuyorum...
Cok karanlik bir donemden gecmenin kaygilari...


Bu makale turkce harfleri olmayan bir klavyede tokyo da yazildi...

15 Nisan 2009 Çarşamba

Korkma

Hiç düşündünüz mü, ulusal marşımız
neden "Korkma!" diye başlar?
Korkma kardeşim...
Evet, endişelisin.
Endişeli ol, iyidir, diri tutar.
Ama, korkma.
Hayırlı işler oluyor.
Bak mesela, düne kadar pek umurunda bile değildi, bugün, "Benim kızım da Türkan Saylan olsun" diyorsun... "Neymiş bu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin telefonu, hesap numarası, gönüllüsü olayım" diyorsun... Diyorum ya, hayırlı oldu.
Kimmiş bu içeri tıkılan profesörler? Niye yalakalık yapıp, cukkaları indirmek varken, direnmişler? Merak ediyorsun...
Eskiden etmiyordun.
Nasıl yaptığını bilmeden kazandın sen bağımsızlığını çünkü... Demokrasi talebin de yoktu aslında, o sarışın adam verdi sana... Kendine güvensizliğin ondan.
Böyle böyle sahip çıkacaksın laik yaşamına, böyle böyle bileceksin o verdiğin tek bir oyun kıymetini.
"Armut piş, ağzıma düş" yok artık...
"O gelsin beni kurtarsın, aman şu gelsin beni kurtarsın" yok...
Okursan, görürsün, Profesör Erol Manisalı’nın dediği de o zaten...
Çare sensin. Sen sahip çıkacaksın.
Emin ol, sen şöyle bi titreyip kendine geleceksin diye, tir tir titriyorlar asıl...
"Yürek"se mesele...
Bak onu da öğrendin.
Türkiye’nin ilk organ naklini gerçekleştiren hekimmiş Prof. Haberal.
Gerekirse, yatarsın yenisini takar!
Yeteri kadar yürek var bu ülkede.
Korkma.

-Yılmaz Özdil (15 Nisan 2009)

Türkan Saylan'ın Darbecilikle Suçlanması

Mustafa Mutlu / Vatan

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan’ın evinde ´Ergenekon araması´nın yapıldığını öğrenince şaşırmadım.

Tam “Neden şaşırmadığıma şışırmış bir şekilde” televizyonları izlerken, sağolsun Mehmet Altan imdadıma yetişti.

CNN Türk’e gelişmeleri değerlendirirken, “Darbeciler elbette yargılanmalıdır” dedi.

Tabii ya, olay bu:

DARBECİ bunların hepsi!

Hele Prof. Dr. Türkan Saylan’ın darbeciliği yıllar öncesine dayanıyor.

Yaptığı darbeler, saymakla bitecek gibi değil üstelik:

İlk darbesini lepra hastalığına karşı yaptı bu çılgın kadın! Toplum tarafından dışlanan, doktorların bile ellerini sıkmaktan korktuğu cüzzam hastalarını bağrına bastı. Tıptaki bütün gelişmeleri ülkemize getirerek, binlerce cüzzamlıya hayat verdi. 25 yıl boyunca ülkenin gezilmedik bir karış toprağını bırakmadı ve gittiği her yerde cüzzamlı aradı. Sonunda cüzzama karşı inanılmaz bir DARBE YAPTI!

Cinsel yolla bulaşan Behçet hastalığını da unutmadı. Onlarca poliklinik kurdu; Behçet’e DARBE YAPTI!

Bu hastalıklarla mücadele etmek için dolaştığı Anadolu’da bir büyük hastalık daha keşfetti: Aileler kız çocuklarını okutmuyorlardı. Hemen kendisi gibi “darbeci” birkaç arkadaşıyla birlikte bir dernek kurdu ve “Anadolu’da Bir Kızım Var, Öğretmen Olacak” kampanyası başlattı... Kızlarını okutmak istemeyen babalara DARBE YAPTI!

“Kardelenler Kampanyası”nı başlattı, tutuculuğa DARBE YAPTI!

“Bilgi Toplumu Kızları”yla, cahilliğe DARBE YAPTI!

“Her Kızımız Bir Yıldız” diyerek, kaderciliğe DARBE YAPTI!

“Geleceği Taşıyan Kızlar” la, geçmişe DARBE YAPTI!

“Bir Işık da Siz Yakın”la, karanlığa DARBE YAPTI!

“Geleceğin Doktorları”na destek verdi, tüm hastalıklara DARBE YAPTI!

Yardımseverlerden topladığı paralarla onlarca okul, yurt yaptırdı; Milli Eğitim Bakanlığı’na DARBE YAPTI!

Yetişkinler için okuma yazma, meslek edindirme kursları düzenleyerek, işsizliğe DARBE YAPTI!

Anadolu’daki okulları müzik aletleriyle donattı, sessizliğe DARBE YAPTI!

Bugüne kadar 70 bine yakın çocuğa burs vererek, yoksulluğa DARBE YAPTI!

Yakalandığı “amansız hastalığa” aldırmadı, doktor arkadaşlarının birkaç ay ömür biçmelerine inat yaşama sarıldı; kansere DARBE YAPTI!

O hasta haliyle ülkede olup bitenlere sessiz kalmadı; Atatürk devrimlerine ihanet edenlere DARBE YAPTI!

Hastalıktan konuşamayacak haldeyken bile meydan meydan dolaşıp tehlikeye dikkat çekti; “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” partiye DARBE YAPTI!

Tüm bunları yaparken çağdaşlıktan, çok seslilikten, demokrasiden ödün vermedi. Gittiği her yerde, “Ne şeriat, ne darbe” diye haykırdı; DARBECİLERE DARBE YAPTI!

***

İşte bu yüzden gönül rahatlığıyla haykırıyorum ki; darbecinin kralıdır Türkan Saylan!

Onun evini aratan, derneğinin hesaplarına el koyduran, 70 bine yakın öğrencisinin burslarını ödenemez hale getirenler de...

Onları ayakta alkışlayan Mehmet Altan gibi “demokrasi kahramanları” da haklı!

Hastalığına aldırmayın, gözünün yaşına bakmayın. Kaldırılmış olan idam cezasını, sırf onun için yeniden getirin...

Yoksa bugüne kadar devirdiği karanlıkların, savaştığı hastalıkların hatırı kalır...

Haydi; “Ergenekon Tatili”ne çıkan Sayın Başbakan... Dön Ankara’ya, topla Meclis’i de bitiriverin şu işi!

ASIN BU DARBECİ KADINI!

*****

SIRA!

Dünkü gözaltıları ve aramaları izlerken, aklıma dünyaca ünlü Alman şair ve tiyatro yazarı Bertolt Brecht geldi...

Bir şiirinde aynen şunları yazmıştı:

“Naziler önce komünistleri tutukladılar; komünist değilim diye ses çıkarmadım.

Sonra Yahudiler’i tutukladılar, Yahudi değilim dedim, sesimi çıkarmadım.

Sosyal demokratları tutukladılar, savunmak bana mı kaldı dedim, sesimi çıkarmadım.

Sıra bana geldiğinde etrafta tutuklanmama ses çıkaracak kimse kalmamıştı!”

***

Umarım sıra size gelmez!

14 Nisan 2009 Salı

CHPli Arıtman: Bundan sonraki adres herhalde Anıtkabir

CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, Ergenekon soruşturması kapsamında 12'nci dalga gözaltılarına sert tepki gösterdi. Arıtman, "Ergenekon safsatası tamamen Atatürkçü, laik, çağdaş, vatansever insanları, cumhuriyet mitingleri düzenleyicilerini ve AKP muhaliflerini cezalandırma aracına dönüşmüştür" dedi. Arıtman, Ergenekon'un "Laik-demokratik cumhuriyetin rövanşını alma amacı" güden siyasi bir dava olduğunu savunarak "Bundan sonraki dalganın adresi herhalde Anıtkabir olacaktır" dedi.

8 Nisan 2009 Çarşamba

Veto kozunu kendine karşı kullanan bir ülke daha var mı?

Çok iyi hatırlıyorum. Kürsüde yan yanaydılar. AKP'nin AB'yi kullanarak iç politikada istediği rotayı tutturmaya çalıştığı, AB'nin AKP'yi kullanarak Türkiye'ye istediği biçimi vermeye çalıştığı günlerden bir gün... Türkiye Başbakanı Erdoğan, Danimarka Başbakanı Rasmussen'e döndü ve "iki yüzlüsünüz"
dedi.

Aradan yıllar geçti. Türkiye'nin de oyuyla Rasmussen NATO Genel Sekreteri seçildi. Sözüm ona, Türkiye, posta koymuş, Rasmussen'in seçilmesine itiraz etmişti. Bir anda adamın genel sekreter olduğu açıklandı. Neymiş, ABD Başkanı Obama garanti vermiş, Rasmussen, PKK’nın yayın organı Roj TV'yi kapatacakmış...

Yalan, yine yalan, yine yalan... 70 milyonluk bir ülke ancak bu kadar açık açık aldatılabilir. Zaten adam, Roj TV'yi kapatacağını falan da söylemiyor, "İnceleyeceğim" diyor. Kaldı ki, kapatsa ne olur? Bu terör kusan televizyon, başka bir isim altında yayınını sürdüremez mi?

Geçmiş ola...

Türk Hükümeti, bile bile, Türkiye'ye karşı teröre destek veren bir politikacıyı NATO Genel Sekreteri seçmiştir. Karşılığında hiçbir şey almadan, ayni anda Fransa’nın NATO askeri kanadına dönüşüne onay verdiği gibi... Tıpkı 12 Eylül 1980'den sonra, karşılığında hiçbir şey almadan Yunanistan’ın askeri kanada dönüşüne olur verdiği gibi...

"Rasmussen'den baska adaylari da görelim bakalim" demek yok. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bir görüsme, tartisma yok. Kamuoyunu bigilendirme, muhalefetten görüs alma yok.

Ne var? Havada laflar... "Obama sözlü garanti verdi, biz de ikna olduk, eveti çaktik"...

Hayirlara vesile olsun!..

Elindeki en önemli kozunu, veto hakkini kendi aleyhine kullanan bir ülke daha var midir acaba?

Üstelik asagilanarak. Hafif bir itiraz sesi yükseldi mi, Olli Rehn'in ne dedigini de duyduk. "Rasmussen'i veto ederseniz, AB üyeligini unutun."

7 yildir 70 milyonun duydugu en adi tehdit, en asagilik santaj, bütün çirkinligiyle bir kez daha karsimiza çikmadi mi?

Simdi, bundan sonra olacaklari çorap sökügü gibi izleyecegiz. NATO'ya Danimarkali Genel Sekreter ama Afganistan'a Türk asker. Türk Memet nöbete...
Karabag'da Ermeni isgaline devam, yerinden yurdundan edilen bir buçuk milyon Azeri'nin sefaletine de devam... Ama Türkiye'den Ermenistan'a jestler...

Ve daha neler neler?...

Obama dün Ankara'daydi, bugün Istanbul'da. En büyük iki kentin yollari kapali. Hava sahasi da kapali. Hastasi olan, cenazesi olan, acelesi olan, isi gücü olanlar için iki gün Ankara ve Istanbul cehennem gibi...

Konuk devlet baskaninin güvenligi gerekçesiyle Türkiye nüfusunun üçte birinden fazlasi için hayati durduran bir yönetimden Rasmussen'e gerçekten posta koymasini mi bekliyordunuz yoksa?

Hikmet Bilâ