30 Ocak 2009 Cuma

Derin Devlet

Can Ataklı'dan 'Derin Devlet' hakkında bilmeyenler için açıklama:


Yılların gözlemi
Meslek hayatım boyunca pek çok cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, siyasetçi, yüksek bürokrat, silahlı kuvvetler mensubu, iş adamı, aydın, akademisyen ve araştırmacı ile tanıştım, konuştum. Bu kişilerdan kimi yazılmak kimi de yazılmamak kaydıyla pek çok bilgi aldım, birçok konuşmaya tanık oldum.


Gerçek derin devlet
Bütün bu gözlem ve deneyimlerden sonra şunu açıkça söyleyeyim ki, Türkiye'de
derin devlet var. Üstelik çok güçlü. Ama bugünlerde konuşulduğu gibi bunun
kökeni Gladyo veya kontrgerilla olmadığı gibi uzantısı da Ergenekon değil.
Bunlar ancak derin devletin araçları veya taşeronları olabilir. Bu derin devlet
Cumhuriyet kurulduğundan beri yaşıyor. Ve bu büyük gücün tek bir amacı var.



Laik cumhuriyet
Derin devletin tek amacı "Laik cumhuriyeti ne pahasına olursa olsun korumaktır." Bu derin devlet laik cumhuriyet tehlikeye girmedikçe müdahaleci olmaz. İktidara sağ gelmiş sol gelmiş fark etmez. Derin devletin başı, bir numarası yoktur. Çünkü bu organizasyonu olan bir örgüt değil bir "temel felsefedir, düşünce yapısıdır."

Nasıl oluştu
Derin devletin temelleri Cumhuriyet kadrolarının kurulmasıyla atılmıştır. Bu kadrolar, birbirleriyle organik bağ içinde olmasalar bile "temel felsefe" etrafında birleşmişlerdir. Laik cumhuriyet bir tehlikeyle karşılaştığında kendiliğinden devreye girer. Doğal olarak derin devleti oluşturan kadrolar, cumhuriyet ilke ve devrimleri doğrultusunda kurulmuş olan devlet yapısının en önemli makamlarını işgal ederler. Sivil yaşamın önde gelen kurum ve kişileri de bu yapının içindedir.


Kontrgerilla ve Gladyo
Tabii akla hemen "Kontrgerilla neydi, Gladyo nedir, Avrupa'da bitirildi ama bizde hâlâ çözülemedi" türünden sorular geliyor. Bana göre bunların hepsi hayal mahsülü. Gladyo, Türkiye'de çözülememiş değildir. Özellikle örnek gösterilen İtalya Gladyo'yu değil, ardından oluşan aşırı sağcı çeteleri çökertmiştir.


Kontrgerilla askeridir...
NATO'nun Gladyo yapılanması ya da Türkiye'de bilinen adıyla kontrgerilla bir derin devlet değil, askeri bir yapılanmadır. Eylem ve yöntemleri dönemine göre sivil iktidarlarla paylaşılmıştır. Bağlı olduğu merkez NATO'dur. Sovyet tehdidinin sona ermesinden sonra bu yapılanma her ülkenin kendi koşullarına göre devam etmiştir. Terörle mücadele eden Türkiye'deki bu yapılanma Özel Harp Dairesi adı altında hâlen yaşamaktadır.


Derin devlette yer almak
Derin yapının temel amacı laik cumhuriyeti korumak olduğu için gerektiğinde kullanılacak kurum ve kadrolar konusundaki bilgileri hükümetlerle paylaşmak konusunda son derece cimri davranır. Son 50 yıldır derin devletin tüm bilgilerine sahip olan bir siyasi iktidar olduğunu hiç sanmıyorum.


Bazıları çözdü
Siyasi iktidar sahiplerinden bazıları derin devlet yapılanmasını büyük ölçüde çözmeyi başardı. Örneğin, Süleyman Demirel'in bu konudaki en bilgili kişi olduğunu sanıyorum. Ecevit 1973'te beklenmedik bir seçim başarısı kazanınca bazı bilgiler kendisiyle paylaşıldı ve Ecevit sessiz kalmayı tercih etti. Özal, yaşadığı bir suikast girişimi sonucu yapılanmanın yıkılamayacağını anladığı için müthiş bir uyum sağladı ve hiçbir sorun yaşamadı. Erbakan ise boyun eğdi.


AKP başta çok korktu
Erbakan'ın öğrencileri 2002'de seçim zaferi kazandıklarında en büyük korkuları derin devletin altında kalmaktı. Ancak laik cumhuriyeti tehlikeye atmadıkça kendilerine ses edilmeyeceğini biliyorlardı. Bu nedenle AKP işe AB gibi çağdaş bir projeyi esas alarak ve dönemin ekonomik kurallarına pek dokunmadan başladı. Liberal çevrelerin de desteği ile iktidarın keyfini sürmeye başladı.


Yeni derin devlet
Ancak AKP ne kadar rahat olsa da derin devletin ensesinde olduğu korkusunu üzerinden atamadı. Buna karşın rahat geçen süre içinde devletin pek çok kurumuna egemen olmaları da "kendi derin devletini kurma" fikrini ortaya çıkardı. AKP "Yıllardır bana kök söktürdüler, şimdi güç bende, o halde derin devleti de ben yönetirim" düşüncesine kapıldı.


Fethullah Gülen devrede
Derin devleti sadece istihbarat ve gizli operasyonlar olarak algılayan AKP'ye ilk destek Fethullah Gülen cemaatinden geldi. Eğitimde hayli etkili hale gelen bu tarikatın at oynatabildiği polis teşkilatı yeni derin devletin üssü haline getirildi. Cemaatin yetiştirdiği polisler hızla etkili görevlere getirildi, yeni kadroların neredeyse tamamı bu kesimden seçilmeye başlandı.


İstihbarat keyfi
Polis teşkilatındaki bu egemenlik çok hızlı bir istihbarat akışı sağladı. İktidar o güne kadar bilmediği ya da şüphelendiği pek çok konuda bilgi sahibi olmaya başladı. Zaman zaman bu bilgilerin kullanılmasının getirdiği korkuya dayanan güç iktidara ayrı bir keyif verdi. Ardından yargı içindeki operasyon başlatıldı, hâkim ve savcılar arasına yıllar öncesinden sızdırılan cemaat üyeleri aktif görevlere getirildi.


367 şoku
Anladığım kadarıyla iktidarın gerçek derin devletle yüz yüze gelmesi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşandı. İktidar hiç beklemediği bir engelle karşılaştı. 367 şoku yaşanırken, bunun aslında laik cumhuriyetin korunması için atılmış bir adım ve laik cumhuriyetin kendini koruma refleksi olduğu fark edildi. İktidar derin devlete hâkim olduğunu zannederken, aslında yolun başında bile olmadığının ayırdına vardı.


Bilgi talebi
İşte o andan itibaren iktidar gerçek derin devletle baş etmenin güçlüğünü gördü. Oysa idari erk elindeydi ve bununla da pek çok iş yapılabilirdi. İktidar sağladığı büyük istihbarat ve operasyon yapabilme yetisine güvenerek derin devletin önceki iktidarlarla da tamamını paylaşmadığı bilgilere ulaşmayı, sistemi çözmeyi kendine hedef seçti.


İstediğini alamıyor
Derin devletin ölçülerini ve ulaştığı tüm yerleri çözemeyen iktidar, elindeki kendine göre kurduğu derin devlet aracılığı ile bilgi paylaşımı için baskıyı artırdı. Ama bu talep yerine gelmedi. Derin devlet direniyor ve ne yapılanması ne de muhtemel gücü konusunda gerçek bilgiyi aktarmıyordu. İktidar kendi derin devletinin çok güçlü olduğunu hissediyor ama, karşı gücün boyutu bilinmediğinden korku ve kuşkunun bitmesini de sağlayamıyordu.


Bilek güreşi
Yüzde 47 gibi 40 yıldır görülmemiş bir seçmen desteği ile adeta güç zehirlenmesine uğrayan iktidar, bütün çabasına rağmen derin devletin sırlarını çözemeyeceğini anlayınca, potansiyel olarak derin devlet yapılanması içinde olduğunu tahmin ettiği kişilerin üzerine gitmeye başladı. Ergenekon adı verilen ve önce bir çete operasyonu olarak başlatılan dava böyle hayata geçti.

Derin devletin kodlarını ele geçiremeyen iktidar, medya gücünü de kullanarak geçmişte derin devletin araçları ya da taşeronlarının kullanıldığı operasyonlarla, aslında derin devletle hiçbir ilgisi olmayan çetelerin yaptığı tüm eylemleri tek çatı altında toplamaya ve hepsi arasında bir organik bağ kurmaya çalışıyor. Yoğun propaganda baskısı ile pek çok kişinin kuşkuyla baktığı tüm olayları sanki bir örgütlenme şeması varmış gibi sunarak bir psikolojik harp yürütüyor.

Sonuç alınamaz
İktidar tek tek insanların üzerine giderek ve bir korku iklimi yaratarak "devrilme" paranoyasını üzerinden atmak istiyor. Peki bundan bir sonuç alır mı? Alacağını sanmıyorum. Çünkü AKP ve liberal yandaşları istedikleri kadar "demokrasi, hukuk" gibi asla inanmadıkları ama sihirli değnek gibi kullandıkları kavramlarla yaygara koparsınlar, laik cumhuriyeti yıkacak güce erişemeyecekler.


Bundan sonra ne olur?
Başka ayrıntılarını önümüzdeki günlerde de yeri geldikçe sizlerle paylaşırım, ama bundan sonra ne olur sorusuna kendi yorumumu çok kısa aktarayım. Ergenekon olayı bugünkü iktidarın derin devleti çözmek ve tüm bilgilerini ele geçirme savaşıdır. Bunu başarması çok zor. Bu nedenle iktidar kendi yarattığı Ergenekon'un altında kalır.

Can Ataklı - Ocak 2009

Deniz Feneri 144. gün

U N U T M A !

Bugün 144 gün doldu.

Dosya hâlâ gelmedi.

Gerçeketen adalete saygılı bir yönetim iseniz “dosya size gelmezse siz dosyaya gidersiniz,” savcınızı Almanya’ya dosyayı almaya gönderirsiniz.

Bizim Adalet Bakanı, sanki “dosya gelse bile” içinden bir şey çıkmayabilir havası vermeye çalışıyor: Geçenlerde Hollanda’da yaptığı konuşmada;
“Türkiye’de kurulmuş Deniz Feneri ile Almanya’da kurulmuş Deniz Feneri ayrı ayrı kurumlardır” demişti. Frankfurt Savcılığı sözcüsü Doris Müller-Scheu ise bizim Adalet Bakanı’nın doğru söylemediğini hatırlatmış ve
“Frankfurt Mahkemesi bu iki derneğin beraber çalıştığını ve aralarında para akışı olduğunu karara bağladı”
diyerek gerçeği dile getirmişti.

Bugün 144 gün doldu.

Dosya gelmedi.

U n u t m a !

Ö n e m l i d i r !

Davos Zirvesinde AKPli Başbakan















22 Ocak 2009 Perşembe

Yeni 50 YTL leri boykot kampanyası

YENI 50 TLleri KULLANMAYIN. ELINIZE GELIRSE ALMAYIN YA DA BANKADAN DEGISTIRIN. NEDENI ASAGIDA. OKUYUN.

Fatma Aliye hanım resimli 50TL/BOYKOT

Lütfen bu kampanyaya katılalım, biz başlattık bile, 50 TL lik banknot kullanmayalım.
Ben 2 gündür gidip matikten para çekiyorum, dua ediyorum ki 50 TL lik banknot gelsin diye ve gelince onları alıp banka şubesine girip 'ben bu kadının resmi olan bu paraları değiştirmek veya bozmak istiyorum' diye gayet sesli bir şekilde gişeye gidiyorum. İnanın sıra bekleyen o kadar insan varken, ses çıkarmadıkları gibi alkışlayanlar oluyor. Mahalledeki 2 bakkalı örgütledik, 50 TL likleri 'kimse kabul etmiyor' diye bankaya götürecekler. Bundan sonra her bankada ve günde 3-4 kişi bu işlemi sürdüreceğiz. Lütfen dikkat edin, matikten 500 TL bile çekseniz, en fazla gelen banknot 50 TL !!! hatta tamamı... Bunu yapanlar çoğaldıkça, banka şubeleri zorlanacaklardır ve kampanya ses getirecektir, yalnızca internet ortamı değil, sokağa dökelim bu bilgileri. Unutmayın, bankalardan emekli maaşı alan ve internet kullanmayan binlerce kişi var.

ATATÜRK'ÜN YERİNE FATMA ALİYE HANIM
Fatma Aliye Hanım'ı (1862-1936) tanımıyordum. Türk edebiyatının ilk kadın romancısıymış.

Eğer Yeni Şafak Gazetesi okuyor olsaydım Fatma Aliye Hanım hakkında yeterli bilgiye sahip olurdum elbette.

Fatma Aliye'yi bundan sonra artık herkes tanıyacak. Çünkü Fatma Aliye'nin fotoğrafı bundan böyle 50 TL lik banknotlarda Atatürk'ün yerine yerleşecek.
50'liğin Bir yüzünde Fatma Aliye, diğer yüzünde Atatürk.
Cumhuriyetin yetiştirdiği bunca başarılı Türk kadını varken, Fatma Aliye nereden çıktı demeyin.

Fatma Aliye'yi Atatürk'ün yerine yerleştiren nedenin onun romancılığı olduğunu sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Asıl neden onun İslamcılığı ve Atatürk Devrimlerine karşı olması.

Çankaya'da, Atatürk'ün koltuğunda İslamcı bir Cumhurbaşkanının oturduğu Türkiye'de, paraların üzerine Fatma Aliye Hanım'ın resmi konmuş çok mu?
Fatma Aliye'nin tesettüre olan tutkusu onun yazılarına da yansımış.
Bir yazısında kadınların giyim tarzı konusunda şöyle diyor; "…İşte bu tuvaletin üzerine zinetten ari ve bolca bir şey giyilir ve saçlar da bir baş örtüsüyle örtülürse şeriata muvafık surette tesettür edilmiş olur."

Fatma Aliye Hanım, Mustafa Kemal'in yaptığı devrimleri bir türlü benimseyememiş.
Romanlar yazan, Batı edebiyatından çeviriler yapan ve dönemindeki erkek egemenliğine karşı çıkabilen bir kadın, nasıl olur da Mustafa Kemal aydınlığını göremez, anlamak olası değil.

Kendisinin,bir Osmanlı paşasının (Ahmet Cevdet Paşa) kızı olmasının bunda rolü var elbette.

Evinde çocuklarının ona yaşattığı sıkıntılar onu daha da İslam'a bağlamış olabilir. Evden kaçıp Katolik rahibe olan bir kızın annesinin yaşadığı travma herhalde azımsanacak gibi değildir. Fatma Aliye'yi en iyi inceleyenlerden olan Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, onu anlatan bir de kitap yazmış.

Kitabın adı, "Fatma Aliye: Uzak Ülke" Mustafa Kemal'in yaptığı yenilikler nedeniyle Fatma Aliye'nin ülkesine yabancılaştığı ve uzaklaştığı anlatılıyormuş bu kitapta.
Saltanatın kaldırılmasını, alfabenin değiştirilmesini ve padişahın düşürülmesini, Fatma Aliye Hanım asla kabul edememiş,Mustafa Kemal'e hep karşı olmuş.
Şimdi anladınız mı, bunca Cumhuriyet kadını dururken Fatma Aliye Hanım'ın neden Atatürk'ün yerine oturtulduğunu?

Elde edemedikleri türban özgürlüğü nedeniyle kendilerini Türkiye'ye "uzak" bulanlar elbette Fatma Aliye Hanım'ın fotoğrafının oraya konmasından mutlu olacaklardır.
Hem Atatürk'ü paraların –hiç olmazsa- bir yüzünden çıkardılar.

Hem de onun yerine İslamcı bir kadını koydular.

21 Ocak 2009 Çarşamba

Sadaka ve Fitre diyerek Ülkemiz Nasıl Soyuluyor?

AKP'nin Çelik-Çomak Oyunları

Ramazan çadırlarında yemek dağıtılması evlere gıda, kömür yardımı yapılması bakalım nasıl yapılıyor bu kaynak nasıl yaratılıyor.

AKP iktidarı 2.1.2004 ve 31.12.2004 tarihinde vergi usul kanununda bir değişiklik yaparak.

Vergi usul kanunu 40/10 maddesini ekledi bu
VERGİDE BAGIŞ SİSTEMİ.

Konuyu söyle açalım bir gelir vergisi ve kurumlar vergisi mükellefi isterse vergisini devlete vermez bu vergiyi bünyesinde gıda bankacılığı bulunan derneklere isterse %100 ünü verebilir.
Peki, bu dernekler hangileri?
Biliyorsunuz Emniyet bünyesinde bir dernekler masası vardır derneklere izini bunlar verir, yani dernekler içişleri bakanlığı tarafından onaylanılarak kurulur, emniyet müdürlügüde bunu denetler.
Önce tarikatlara bağlı olan derneklere bünyelerinde gıda bankacılığı kurma izni verildi. Tabi bu dernekleri içişleri bakanlığı izin vererek oldu. Bunlar kim. DENİZ FENERİ DERNEGİ,
KİMSE YOKMU YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEGİ,
KEPEZ DENİZYILDIZI SOSYAL YARDIMLAŞMA DERNEGİ
(bu dernek emine Erdoğan tarafından 17.Nisan 2005 de açıldı)

Simdi bu dernekler vergi mükellefine gidiyor esnaf arkadaşımıza 100 milyar vergi çıkmış ona diyor ki arkadaş bu vergiyi devlete verme, ben senin vergini hallederim.
Ben sana 100 milyarlık dernek adına bağış yapılmış gibi kömür, erzak temizlik maddesi faturası vereyim

Sen bunu götür maliyeye ver, vergini ödemiş olursun.
Devletle sorunun biter.

Sonra bana 100 milyarın 50 milyarını ver diğer 50 sende kalsın diğer 50 ile de ben kömür, temizlik mad gıda maddesi alacağım onu da valiliklere kaymakamlıklara vereceğim

Bunlar fakir ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılacak. Böylelikle sende kalan 50 milyar senin karın ayrıca bana verdiğin 50 milyarda fakirlere dağıtılacak buda senin zekâtın.
HADİ SAYEMDE CENNETEDE GİDECEKSİN.
Diyor ve mükellefi kandırıyor

Daha sonra mükelleften aldığı 50 milyarın bir kısmıyla dağıtılacak malzemeleri alıyor valiliklere teslim ediyor bu işin hesabı kitabı belirsiz.
Malzemeler fakirleştirilmiş halka dağıtılıyor, halkta bunlara oy verip iktidara getiriyor. Şimdi bu vurguna vergilerimizin çalınmasına dur deme zamanıdır. KİLER
ÜLKER
VE YANDAŞLAR BU İŞLERDEN ZENGİN OLMAKTADIR.
Bu yasa derhal iptal ettirilmelidir. Bu şakide toplanan para ne kadar, beraber hesaplayalım
TÜRKİYENİN VERGİ GELİRLERİ 650 MİLYAR DOLAR.

Tarikatlar-cemaatler AKP yandaşları bu iş için uğraşıyor bu işte %15 başarı sağlasalar 95 milyar dolar yapar bu çok iyimser bir tahmin

Aynı vergi mükellefi bir okul veya hastane yaptırsa bunun fiyatı ne olursa olsun sadece 5 milyarını vergisinden düşebiliyor.
Mehmetçik vakfına, eğitim kurumlarına, çocuk esirgeme kurumu, kızılaya yardım yapsa verginin sadece 5 milyarını kurtarıyor.

İşte sevgili dostlar bunlar devleti soymakta, bizim fitremizi zekâtımızı çalmaktalar

20 Ocak 2009 Salı

İşte Türkiye'nin Ortadoğu'daki yeni rolü

Eski MİT'çi Mahir Kaynak'tan Türkiye'nin geleceği hakkında bomba gibi iddia...

Her ülkede bir derin devlet vardır. Ülkenin geleceğini planlayan birtakım akil insanlardan oluşur. Ama maalesef Türkiye’de derin devlet yok. Olsa böyle olur muyduk? Bakın Osmanlı’da derin devlet vardı. Hatta Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Osmanlı derin devletiydi...

Ergenekon, 5-6 yıldır biliniyordu da neden şimdiye kadar üzerine gidilmedi?

Demek ki artık bir güç olduğunu ve tehdit oluşturacağını gördüler. Ayrıca bütün bunlara bölgesel ve dünya politikaları açısından bakmak lazım. Şimdi Türkiye yeni bir istikamete doğru gidiyor. Bölgede İslam dünyasının lideri haline geliyor. İsrail niye Gazze’yi vuruyor? Bir sürü insanı öldürüyor? Bu sorunun cevabını vermek zorundayız. Hamas havai fişek atar gibi üç tane fişeği niye atıyor? Niye ‘Gel beni vur’ diyor? Niye diğeri de gidiyor, vuruyor ve öldürüyor? Herkes İsrail ile Hamas karşı karşıya geldi diye düşünüyor, ama aslında ikisi de tek bir projeye hizmet ediyor.

Hangi projeye?

İsrail kurulduğunda çatışma Arap- İsrail çatışmasıydı. Sonra bu çatışma hafifledi, adeta bitti. Filistin-İsrail çatışmasına dönüştü, değil mi? Bu sefer Müslüman-İsrail çatışmasına dönüştürecekler. Arap-İsrail çatışması olduğu zaman biz girmiyorduk, İran yoktu! Şimdi getirdiler, Müslüman-İsrail çatışmasına dönüştürdüler. Niçin yapıyorlar bunu? Müslüman camiaya bir lider tayin etmek lazım; İran’ı bertaraf edecekler, Türkiye’yi koyacaklar yerine. Bakın, İran da sessiz sedasız... Niye Türkiye herkesten fazla bu Filistin davasına sahip çıkıyor? Bakın, geçmişte İran’dı İsrail karşıtı olan. O da sesini çıkaramıyor.

Türkiye’nin rolü ön plana çıkıyor dediniz. Peki bunun karşılığında ne bedel ödeyeceğiz?

Şunu söylemek istiyorum, bunlar büyük siyasi operasyonlardır. Küçümsenemez; bir. İkincisi; öyle ‘düşmanlık’, ‘dostluk’ gibi kavramlarla da izah edilemez. Şunu izah etmeniz gerekir; dünyada Filistinlilere en yakın duran Türkiye. Batı susmuş! Hani Batı insanlıktan yanaydı? Orada insani bir trajedi yaşanmıyor mu? Birinin parmağı çizilse kıyamet koparırlardı. Şimdi susuyorlar. İran suskun, herkes suskun. Ön planda biz varız.Çünkü böyle olması isteniyor. Demek ki bu Ergenekon davası, Filistin çatışması hepsi bir bütünün parçası. Türkiye yeni bir rol sahibi oluyor.

PKK silah bırakacak

Peki bu rol nedir?

Mesela TRT Şeş bununla nasıl bağdaşır diye soracaksınız. Türkiye çok kültürlü bir devlet haline dönüşüyor. Yani bölgedeki herkese mesaj veriyor. Kürtlere kimliğini tanımadan bölgede liderlik yapamazdınız, değil mi?

Evet ama Kürt sorunu sadece TRT Şeş ile çözülür mü?

Hayır, ama o da onun bir parçası...

‘Kürt kimliğini tanımak’ dediniz, o zaman bunun bir adım ötesi olacak?

Tabii... Kuzey Irak’taki fiili yapıyı Türkiye himaye edecek. Bakın ben bunun için beş-altı ay evvel bir formül ileri sürmüştüm. Dedim ki, ”Biz Kuzey Irak’a KKTC muamelesi yapacağız.”

O zaman sorun çözülemeyecek. Kıbrıs sorunu çözülemedi çünkü...

Ne kadar çözüldüyse öyle çözülecek. Ama çözülmüş sayılır. Kürt sorunu böyle çözüldüğünde de, Türkiye’ye yönelik bir Kürt hareketi olmayacak. PKK da artık silah bırakacak. Göreceksiniz önümüzdeki dönemde. Yani buradan şunu anlıyoruz; ne PKK savaşa başlayabilir, ne Türkiye bu savaşı bitirebilir. Dünya şartlarına bakacaksınız, “A bitiyor!” diyeceksiniz. Bunların hepsi bir bütünün parçası. Bütünü görmediğiniz zaman parçalar hakkında ahkam kesmeniz hiçbir işe yaramaz.

O zaman İsrail için söylenen ‘Obama gelmeden biz Gazze’yi vuralım’ görüşü de yanlış...

Obama hiçbir şey ifade etmiyor. Obama’yı, Amerika’yı yönetenler seçti. Halkın önüne Obama’yı koydular ve bütün sistem onu destekledi. Sistem onu getirdi. Çünkü Obama’ya bakın, Afrika’ya ne kadar benziyor: Yarı siyah yarı beyaz; yarı Müslüman yarı Hıristiyan. Afrika da öyledir; yarı siyah, yarı beyazdır; yarı Müslüman, yarı Hıristiyan’dır. Afrika’nın bundan iyi bir sembolü olamaz. Önümüzdeki dönem gerginlikler Orta Avrupa’dan Afrika’ya kayacak. Petrol önemini kaybedecek, buna karşılık su ve gıda önem kazanacak. Afrika el değmemiş bir alan. Şu anda Çin, Hindistan, Avrupa ve Amerika, Afrika üzerinde büyük bir yarışın içindeler. Onu önceden göreceğiz, biz de içindeyiz.Türkiye’ye büyük bir rol veriliyor. Zaten bir ülke tek başına kendi çabasıyla büyük güç olamaz. Tarihi şartların da yardım etmesi lazım. Şu anda tarihi şartlar bizim yanımızda.

Dink cinayetinin arkasında İngiliz parmağı var

Hrant Dink cinayeti açıklığa kavuşacak mı?

Evet. Çünkü o Türkiye aleyhine yapılmış bir operasyondur.

Ama biliyorsunuz çok direnç var bu cinayet de ortaya çıkmasın diye...

Direnç var. Ama şimdi Türkiye’nin de ırkçı olmadığını, herhangi bir dine karşı olmadığını gösteren bir politika izliyoruz. Kürt’ün kimliğini kabul ediyoruz, Alevilerle iyi ilişkiler kuruyoruz, Ermenistan’la ilişkilerimizi geliştiriyoruz, o zaman herhangi bir ırk ve soy taassubunda olmamamız lazım değil mi?

Sizce Dink’in öldürülmesini kim istemiştir?

Şu anda Türkiye’nin bölgede büyük rol oynamasına engel olmak isteyenler...

Yani?

Avrupa... Bana bir İngiliz parmağı var gibi geliyor. İkinci Dünya Savaşı sonunda İngiltere her şeyini kaybetti. Üzerinde güneş batmayan imparatorluk bir anda ada devleti haline geldi. Onun bıraktıklarını Rusya mı aldı? Almanya mı aldı? Hepsini ABD aldı. İngiltere, elbette bu yakınlaşmayı istemiyor.

Ergenekon için derin devlet diyenler var?

Bakın ben ‘Derin Devlet’ diye bir kitap yazdım. Her ülkede bir derin devlet vardır. Ülkenin geleceğini planlayan birtakım akil insanlardan oluşur. Derin devlet lafını icat eden de benim.

MİT eski Müsteşarı Sönmez Köksal, ’Keşke derin devlet olsa’ demişti...

Olsa böyle olur muyduk? Bakın Osmanlı’da derin devlet vardı. Hatta şunu söylüyorum ben, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Osmanlı derin devletidir. Yani Osmanlı derin devletinin bir ürünüdür Türkiye Cumhuriyeti. Derin devlet bir ülkenin geleceğini planlayan bir akıl gücüdür esas itibariyle. ABD’de de başkanlar politikayı üretmezler. Önce bu akil insanlar tarafından politika belirlenir ve onu en iyi sembolize edecek bir adam başkanlığa taşınır. Derin devletin en iyi örneklerinden biri de Sovyetler Birliğini’nin dağılmasında görülmüştür. Orayı biz komünizmin vazgeçilmez savunucusu bilirdik, bir günde değiştirdiler. Kim değiştirdi? İktidarda Komünist Parti vardı, adeta intihar etti. Kendisini tasfiye etti. Çünkü derin devlet böyle istedi.

Türkiye’de ise derin devlet yok diyorsunuz?

Evet yok. Keşke akil birtakım insanların bir araya gelmesinden oluşan bir grup Türkiye’nin geleceğini düşünse ve buna uygun birtakım projeler hazırlasa. Tabii bu sadece düşünmekle olmaz, bunların Türkiye’nin politikasını yönlendirenlere nüfuz edebilmeleri, onlar üzerinde etkili olmaları lazım. Yani basını yönlendirebilecekler, Silahlı Kuvvetler üzerinde etkili olacaklar, siyaseti belirleyecekler. Böyle yukarıdan belirleyici olmaları lazım. Tıpkı ABD’de olduğu gibi... Obama nasıl seçildi? Bütün paralar ona yağdı, basın onu destekledi. Halbuki desteklememesi gerekirdi. Çünkü o basına baktığınız zaman geçmişte ırk ayrımını savunmuş, zencilere çok yukarıdan bakan insanlar var içlerinde. O elit, etkili insanlar getirdiler Obama’yı seçtiler ama... Çünkü bugün ABD’nin izleyeceği politikaları en iyi sembolize edecek kişi Obama...

Türkiye’de derin devlet olsaydı Ergenekon olmaz mıydı?

Olmazdı.

Peki Ergenekon derin devlet boşluğunu mu dolduruyor?

Hayır. Derin devletin yokluğundan birtakım güçler dışarının projelerini Türkiye’ye taşıyorlar. Derin devlet olsaydı bunlara herhangi bir şekilde izin vermezdi. Çünkü Türkiye’nin geleceği hakkında tartışma olmazdı. Ve o zaten kendi içinde tartışılmış, kararlaştırılmış olurdu ve tek bir istikamette giderdik. Şu anda Türkiye için kötü bir şey görmüyorum. Benim Türkiye için istediğim şey bu sürecin içerisinde rol ve irade sahibi olmaktır. Yani kader bize bir yol çiziyor, kötü bir yol çizmiyor aslında. Ama dizginleri elimize almazsak, dümene biz geçmezsek bir gün kaderimizi kötü çizerlerse kötü yere gideriz.

19 Ocak 2009 Pazartesi

Filistin ve Erdoğan

Refikasının Nazım Hikmet'ten şiir okuyup ağlamasından sonra,
dün de, bizzat, kendisini Başbakan olarak tanıtan Tayyip Erdoğan ağladı.
Önce hastanede, sonra Meclis'te...
Aile boyu ağlamaktan başka bir şey gelmiyor ellerinden.

Aciz Başbakan olur mu?
Başbakan ağlar mı?
Başbakan protesto mitingi yapar mı?

Ellerinde bir güç olmayanlar haksızlık karşısında hırsından ağlar.
Veya meydanlarda toplanıp bağırır çağırır.
Ama Tayyip Bey'in elinde güç var. (mı?)
Gerçek Başbakan olsa, elinde güç olur.
Ne yapar mesela?
İsrail'le yapılmış olan anlaşmaları iptal eder.
O kadar gücü yoksa, anlaşmaları askıya alır.
O kadar da gücü yoksa, ön çalışmaları süren Ceyhan-Aşkelon Boru Hattı Projesi'ni iptal eder.
Onu da yapamıyorsa, Siyonistlerden aldığı "Üstün Cesaret Madalyası"nı iade eder.

Ama gerçek Başbakan olmayıp, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı (Yani
şimdi Buş'u, yakın gelecekte Obama'nın emri altında çalışan biri) olduğu ve
Başbakanlık koltuğuna ABD tarafından oturtulmuş bir kukla olduğu için,
bunların hiçbirini yapamaz. Yaparsa koltuğunun altından kayacağından korkar.

Almina Türkcan'ın dediği gibi,
Nedir bu ağlamaların amacı?
*"Müslüman kardeşlerim, kusuruma bakmayın, beni affedin; maalesef size
atılan bombaların finansörü benim..Ben İsrail'e sizi rahat bırakması
karşılığında saldırılardan bir gün önce o 167 milyon dolarlık silah ticareti
anlaşmasını yaptım... Kendileri benim stratejik ortağımdır ama beni
kandırdılar... Bu hainliklerini bilmeme rağmen birşey gelmiyor elimden...
Kaybettiğimiz çocuklarınız için bizim çocukları saygı duruşunda
bulunduruyorum okullarda... Bakın Emine yengeniz de ağladı tüm bu
olanlara... Ama gelmiyor elimden birşey... Elimden maalesef bu kadarı
geliyor.. Bir kere o anlaşmayı imzaladım, ortaklığımı bozamam... Böyle idare
edin.''*
Böyle mi demek istiyor Tayyip Bey?

*Olmert le görüşülenlerin hesabını mutlaka sormalı.. Düşünsenize o 5 saat
süren toplantının tutanağı bile yok ortada... Böyle hassas ve çok önemli
bir konuda ne konuşulduğu bilinmiyor... Hatırlayın Rahmetli Ecevit bile El
Aksa saldırısından sonra İsrail'le yapılan anlaşmaları askıya almış ve
İsrail'i soykırımcı olarak suçlamış
hatta bu hareketiyle İsrail Dışişlerini
ve Büyükelçiliğini şaşırtmıştı...En acısı da ne biliyormusunuz? Bu kadarını
bile yapamayanlar ortalıkta yıllarca Yahudi düşmanlığından nemalanıp da o
koltuklara geldiler.. Şimdi, Ecevitin yaptığını yapamayacak kadar
cesaretleri yok.*
**
* Peki, Amerika'nın Irak'ta öldürdüğü binlerce Irak'lı çocuk Müslüman değil
miydi?
Amerikan işbirlikçisi Barzani peşmergelerinin ABD ordusu desteğinde
Tel-Afer'de ve diğer yerlerde öldürdükleri yüzlerce Türkmen çocuk Müslüman
değil miydi?
Onlar için ne bir miting yaptınız, ne de ağladınız.
Şimdi bu Gazze mitingleri ve gözyaşları ne oluyor?
Yaklaşan seçim için bir yatırım olmasın sakın?
Bu ülkede nelerin pirim yapacağını bilen başbakan rolünü kusursuzca oynuyor.
******
Hıristiyan VENEZUELLA,hıristiyan BOLİVYA kadar olamadık.
adamlar israil büyükelçisini apar topar sınır dışı ettiler.
Ya bizim müslüman başbakanımız?
o emine gibi ağlamakla meşgul.
TİMSAH GÖZYAŞLARI BUNLAR
Öyle değilse
PİŞMANLIK VE SUÇLULUK GÖZYAŞLARIDIR.

17 Ocak 2009 Cumartesi

Hıncal Uluç'tan Çağrı

Hıncal Uluç'un, Gün Atatürkçülerin günüdür! Başlıklı yazısı şöyle:
"Atatürkçüler!.. Atatürk Cumhuriyetinin sahipleri.. Laik, çağdaş, batılı, demokrat
Türkiye Cumhuriyeti'ne inanan insanlar...

Eğer bugün susarsanız, bugün sinerseniz, bugün koparılan gürültüler, toz duman edilen ortamda Atatürk ve Cumhuriyeti'nden şüphe ederseniz hele, biteriz.

Atatürk biter. Atatürk Cumhuriyeti biter...

Yıllar önce İkinci Cumhuriyet sulandırmasıyla ortaya çıkıp, aslında Ortadoğu ve Orta Asya'ya göz dikmiş Amerika'nın ihtiyaç duyduğu tampon, uydu "Ilımlı İslam" devletine döneriz.
O zaman yeni bir Atatürk de bekleyemeyiz. Çünkü Atatürkler tarihte kolay yetişmiyor. En azılı düşmanı Lloyd George'un dediği gibi, yüzyılda bir geliyorlar dünyaya.. Geçen yüzyıl bize nasip olmuştu. İki yüz yıl üst üste şansın bize dönmesini ummayın...

Bakın, Ortadoğu ve Orta Asya siyasetini tamamen bir Ilımlı İslam Türkiye'ye bağlamış Amerika'nın niyetleri nasıl açık!
Ne diyor gayri resmi sözcüleri Newsweek dergi leri:
Türkiye'de iki derin devlet var. Biri temiz. Onlar Atatürk Cumhuriyetçisi laikler. Kimler?. Ordu.. Yargı.. Üniversiteler. Yani tüm dinamik güçler ve tüm Atatürk bekçileri.. Bunlara dil uzatamıyor. Ne diyor..
Bir de Kirli derin devlet var.. Temiz derin devlet varlığını devam ettirebilmek için kirliye muhtaç. Yani eninde sonunda o da bulaşık.. O da kirli..
..Ve baklayı ağzından çıkarıyor..
"Ey Türk milleti.. Bu derin devletten kurtulmak için tek yol var önünde.. Mart ayındaki seçimlerde oyunu AKP'ye ver. Yüzde 47'den daha fazla ver ki, onlar iyice coşsun, ötekiler iyice pıssınlar.."
Yani, Deniz Baykal'ın göstermelik, Devlet Bahçeli'nin "Yavru" muhalefetine bile tahammül edemiyorlar, görünüşte.
Aslında Amerika'nın sorunu muhalefet değil. Bir Kemal Derviş müdahalesiyle işi nasıl başarıp, darmadağın ettikleri tüm öteki partiler yanında iktidarı AKP'ye nasıl altın tepside sunduklarını bilmeyen var mı?.

Amerika'nın sıkıntısı Atatürk'ün ve ilkelerinin yılmaz bekçisi Ordu.. O orda, öyle dimdik durdukça, cumhuriyetin laik ilkelerinden ödün vermek, Ilımlı İslam devleti kurmak mümkün olmayacak..

O zaman hedef ne?..

Ordu!..

Türkiye'nin derin devleti var da Amerika'nın yok mu?.. Onlar salmazlar mı kendi derin devletlerini Türk Ordusunun üzerine.. O ordu yıpratılır, o ordunun Türk halkı nezdindeki başından beri açık ara süren "1 numaralı güvenilen kurum" niteliğine gölge, şüphe düşürülürse iş kolaylamaz mı?..

Oynanan oyun bu..

Bu ülkede her iktidar, polisi ele geçirebilir.. Ama Menderes dahil, Ordu'yu ele geçirebilen çıkmadı. Çıkmaz. O Harpokulu orda durdukça çıkmaz.
Bugün polis ne durumda biliyor musunuz?.

Tarikatlar ne kadar sızmışlar haberiniz var mı?.

Bugün Ordu'yu yıpratan her olayın içinde ve başında polisin olması tesadüf mü?.

Polis, yargının, yani savcıların, mahkemelerin isteğiyle mi hareket ediyor, yoksa iktidarın emir kulu mu?.
Polisin o gün nereleri basacağını polisten evvel devlet televizyonunun bilmesini neye bağlıyorsunuz mesela?

Çok kritik bir Ordu mensubunun evi basılır, güya çok önemli belgeler ele geçirilirken, savcılara haber verilmeyişi, polisin eve gelip yalnız başına 3 saat çalışması ve bilgisayarı yedekleme yapmadan alıp gitmesi tesadüf mü?..

İçinden çeşitli silahlar çıkan kazı yapılırken, polisin tüm özel yayın kuru mlarına engel olup, sadece TRT kameramanı eşliğinde çalışması hep masum tesadüf, ya da talihsizlikler mi?.
Ordu'dan şüpheyi pompalayan satılık kalemler, hem de bu kadar temel yanlışı yapan polisi niye eleştirmiyorlar sizce?

Geçen gün, bulunan silahlarla ilgili, 1965 yılında askeri okulda bize verdikleri dersi özetledim. İşgal altındaki ülkede, işgalcilerle gerilla savaşı yapmak için, barışta gömülen, saklanan silahları anlattım.

Bir emekli General dedi ki..

"Yazdıkların doğru.. Bak sana söylüyorum. Bugün bulunan tüm silah ve cephanenin devlete kayıtlı olduğunu asker de, polis de biliyor. Asker görev bilinci içinde sırlarını açıklamaz. Susuyor. Polis bunu biliyor ve kullanıyor.. Asker hızla yıpranıyor.."
Ergenekon adı altında kopan tüm gürültünün baş hedefi, Atatürkçüler ve de özellikle Atatürk'ün ordusu..

İşte onun için diyorum..

Gün susma, sinme, geri adım atma, "Hele bir bekleyelim" deme günü değil..
Onlar organize.. "Fet" diyorum, yüzlerce küfür, tehdit maili yağıyor. Bir yerden işaret almış gibi..
Bütün gazete yöneticileri, bütün köşe yazarları bu baskının altında..
Atatürk'e söven yazılar son günlerde nasıl azdı, nasıl yoğunlaştı?..
Çünkü onlara da alkış yağıyor her sövmelerinde, ayni merkezlerden.. Coşuyorlar.
Atatürk Cumhuriyetçileri..

Atatürk'ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençler..
Korkmayın .. Sinmeyin.. Susmayın.. Bilgisayarlar kilitlensin haykırmanızla..
Atatürk'ün kurumları, onlara sahiplendiğinizi görsün, hissetsin, yaşasınlar..
Bu ülke bizim.. Bu cumhuriyet bizim.. Atatürk bizim..

Biz yaşadıkça.. Korkmadıkça, sinmedikçe, palavraya pabuç bırakmadıkça.."

Savcı Öz'ün Suç Listesi

Ergenekon Savcılarının yasa dışı eylemlerini, aptal destekçileri farkına varmadan açıkladılar...
***
İnsanın aptal dostu olacağına...
***
Varan 1

Tuncay Güney, 2008'de Türkiye'ye geldiğini farkına varmadan itiraf etti.
Uyanık Savcı, kendi suçunu belgeleyen bu itirafı mülakat tutanağına
geçti. O da bu ifadenin kendisini yaktığının farkına varmadı. Uyanık ya...

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
Yalan söyleyen kişi öyle akıllı olacak ki, yalanının ortaya çıkmasını engelleyecek.

Mülakat çözüm tutanağının 3. sayfasından:

SORGUCU:
Neydi Zaman gazetesi reklam müdürünün ismi?

TUNCAY GÜNEY:
Süleyman. Çok iyi hatırlamıyorum, genç bir çocuktu.
Benden üç yaş küçük, şimdi 33 yaşındadır.

Demek ki, bu mülakat yapıldığı zaman Tuncay Güney 36 yaşındaydı.
(Süleyman 33 + Tuncay ondan 3 yaş büyük = Tuncay 36)
Tuncay Güney, mahkemeye sunulan kimlik belgesine göre 1972 doğumlu olduğuna göre, 1972 + 36 = 2008
Demek ki mülakat 2008 yılında yapılmış.
Fakat, fakat....
Mülakat 2001 yılında yapılmamış mıydı? Ve o zamandan beri Tuncay Güney Amerika'da, Kanada'da değil miydi?

İşte, "uyanık" (!) Savcı Öz, Tuncay Güney'i 2008 yılında Kanada'dan KANUNSUZ OLARAK SAHTE PASAPORTLA getirerek suç işlediğini belgeleyen bu ifadeyi, farkına varmadan tutanağa geçirdi.

Emniyet tarafından başka bir dava (araba motor numarası sahtekarlığı) için aranan Tuncay Güney'i Türkiye'ye başka bir isimle soktuktan sonra Emniyet'e teslim etmeyen Savcı Öz'ün, SUÇLUYU KANUNDAN KAÇIRMA VE KORUMA suçunu da ayrıca işlediği böylece sabit oldu.

Tuncay Güney hakkında sahtekarlıktan dolayı 2001 yılında çıkarılmış "tutuklama" emri var ve 7 yıldır aranıyor!!!

++++++++++++ +++++++++ +++++++++

Peki, Savcı Öz, Tuncay Güney'i niçin 2008'de Türkiye'ye getirdi?
Nedenini, 22 Aralık günlü duruşmada Kemal Kerinçsiz'in avukatı Tolga Akalın açıkladı:
"2001 yılında Tuncay Güney'le yapılan mülakattan böyle bir örgüt çıkaramadılar. 2001 yılındaki kasetler yok edildi ve "kayıp" dendi. Güney'le 2008 yılında yeni bir mülakat yapıldı. Bu apaçık ortada."

Gerçekten de,
1
Agarta (Ergenekon) Davası 236 sayılı Klasördeki 16 Mart 2001 tarihli resmi belgede şöyle yazıyor:
"Tuncay Güney'in ifade kasetleri ve bant çözümü, DGM Başsavcılığı'nın 1997/894 Hz. sayılı dosyasında bulunmaktadır"
Demek ki neymiş, 2001 yılında ifade kasetleri ve bant çözümleri hazırlık soruşturması dosyasına konmuş!
2
Dakika bir, yalan iki...
Gelgelelim, Emniyet Müdürlüğü 2008 yılında yani Ergenekon tutuklamalarından sonra şu açıklamayı yapıyor:
"Arşiv kayıtlarının tetkikinde, Tuncay GÜNEY'e ait mülakat kaseti bulunamamış, yapılan araştırmalarda söz konusu kasetlerin Fatih C. Başsavcılığı adli emanet memurluğunda olduğunun öğrenilmesi üzerine mülakat kasetleri temin edilmiş ve DVD ortamına aktarılmıştır."

Yani, dava dosyasındaki resmi belgede "hazırlık soruşturma dosyasına konulduğu" söylenen kasetler ve bant çözümü bulunamamış !!!

Aranmış taranmış, Fatih savcılığı'nda bulunmuş!!! (Demek ki bu bulunan (!) bantlar, 2008 yılında kaydedilmiş olan bantlarmış. Şimdi anlaşıldı.) Emniyet Müdürlüğü, video kasetleri DVD'ye aktardıktan sonra bant çözümünü yapmış ve 11 Şubat 2008 günü Savcılığa göndermiş.
"Tuncay Güney'in Mülakat Çözüm tutanağı" adı verilen bu söz konusu ifade 128 sayfa tutuyor.
Yani, 2001 yılında yapılmış olan bant çözümü BUHARLAŞMIŞ !!!
3
Ayrıca:
Bu 2008'de yeni kaydedilen bantın da beğenilmeyen bazı yerleri MAKASLANMIŞ.
11 Şubat 2008'de Emniyet'in Savcılığa gönderdiği yeni bant çözümünde bazı soruların ve bazı cevapların yerinde "boşluk" bırakılmış. Bu bölümler herhalde "sakıncalı" görüldüğü için, yeni yapılan bant çözümünde bu yerler "boş bırakılarak makaslanmış".
Bari boşluk olarak bırakma, tamamen makasla ki, makasladığın anlaşılmasın. Bu kadar beceriksizlik olur mu ?

Demek ki, AYDINLIK'ın haberi doğru idi.

++++++++++++ +++++++++ +++++++++ +++++++++ ++++++

Eski Aydınlık muhabiri ve Tuncay Güney'in eski arkadaşı olan Nevzat Yılmaz, Ergenekon iftiracısı Haham Tuncay Güney'i Aralık 2007 ve Ocak-Şubat 2008'de İstanbul'da gördüğünü söylemişti.
Akşam gazetesi de, Tuncay Güney'in sınırdan Tuncay İpek adıyla geçirildiğini yazmıştı.
Hahamın Türkiye'ye gizlice sahte kimlikle sokulması, Ergenekon Savcısının işlediği bir suçtu.
Haham Türkiye'de otomobil sahtekarlığı suçundan arandığı için, Savcı Öz'ün bu eylemi, suçluyu saklamak ve korumak anlamına geliyordu.
Bu kişinin Kanada'da oturduğunu artık bütün Türkiye biliyor, gazete ve TV muhabirleri Kanada'ya gidip söyleşi yapıyorlar.
Ancak bizim Emniyet Tuncay Güney'i hala yurt içinde aramaktadır. Bütün Türkiye'nin ve dünyanın bildiğini Emniyet bilmiyor.
Çünkü eğer bilirse, Kanada'dan suçluyu istemesi gerekecek ve mahkemeye çıkıp cezalandırılacak.

Tuncay Güney'i Türkiye'de gördüğünü açıklayan Yılmaz'ın uzak yakın tüm akrabalarının evlerine polis baskını yapıldı.
Genç ihtiyar kadın kız demeden gözaltına alındılar, baskı ve eziyet gördüler.
Bu ülkede orman kanunu mu işliyor?
Bayramın ilk günü ağabeyinin evi basıldı, yeğeni gözaltına alındı.
25 yıldır gitmediği köyündeki evi didik didik arandı.
Yılmaz'ın amcası, teyzesi, dayısı, iki ağabeyi, yeğeni ve diğer birçok akrabası gözaltına alındı. Aile boyu gözaltı ve baskı.
Hani Kopenhag Kriterleri, demokrasi, suçun şahsiliği ilkesi, insan hakları nerede?
Ortada suç da yok zaten. "Falanca kişiyi şurada gördüm" demek ne zamandan beri suç oluyor?

Demek ki, Savcı Öz, işlediği suçun farkında ki, bu kadar telaş içinde kanunsuz gözaltılar yapıyor.

++++++++++++ +++++++++ +++++++++ ++
Bu konudaki 10 Ekim 2008 tarihli yazımı okumamış olanlar için aşağıda veriyorum:
++++++++++++ +++++++++ +++++++++ ++

Ergenekon Savcısının son kanunsuz eylemleri

Savcı Öz, Ergenekon iftiracısı Tuncay Güney isimli şahsı sahte bir isimle Aralık 2007 ayı sonunda gizlice ve yasalara aykırı olarak Türkiye'ye soktu.

Gazeteler, Tuncay Güney'in sınırdan Tuncay İpek adıyla geçirildiğini yazdılar. (Akşam, 14 Ağustos 2008)
Tuncay Güney, Şubat 2008 sonuna kadar Türkiye'de kaldı ve soruşturmayı yürüten polis ekibi ile çalıştı.

Savcı Öz, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 169.maddesindeki "soruşturma evresinde yapılan işlemlerin tutanağa bağlanması" hükmünü ihlal etti, bu işlemleri tutanağa geçirmedi.

Peki, Savcı Öz bu şahsı niçin gizli olarak sahte adla Türkiye'ye soktu?

Çünkü MİT ve CIA tarafından korunmaktadır Tuncay Güney. Eğer Türkiye'ye geldiği anlaşılırsa, otomobil sahtekarlığından aleyhine açılmış olan dava dolayısıyla diğer mahkemeye celp edilecek, ceza yiyecektir.
Bu kıymetli elemanın ceza yememesi için, yurt dışında olduğu bilinmemeli, polisimiz onu yurt içinde yıllarca daha aramaya devam etmelidir.
Çünkü MİT ve CIA, Ergenekon iftiracılığı karşısında onu bu otomobil sahtekarlığı davasından kurtarma sözü vermiştir.

Savcı Öz, bu sözü tutmak uğruna Tuncay Güney'i gizli olarak Türkiye'ye soktu ki, yakalanmasın. Böylece Savcı Öz, polis tarafından aranan bir kişiyi gizleyerek koruma suçu da işlemiş oldu.

Tuncay Güney, dolandırdığı iki kişinin şikayeti üzerine 2001 yılında gözaltına alınınca, kendisine Ergenekon itirafçılığı teklif edildi. Bunun üzerine Güney, MİT tarafından önüne koyulan ifadeleri okuyup ezberledi, polis bu ifadeleri videoya kaydetti.
Sonra, MİT tarafından evine yerleştirilen sahte Ergenekon dokümanları arama (!) sonucunda bulundu, Güney de bu belgelerin evinde olduğunu tasdik etti.

Bu üstün hizmetinden dolayı ABD ona 10 yıllık vize verdi (ABD vizesi almak için uğraşmış olanlar, 1 aylık bir vize için bile adama kan kusturulduğunu bilirler)
Şu anda Kanada'da haham (Musevi din adamı) olarak çalışmakta, Siyon Kılıcı kuşanmakta, Siyon Şövalyesi olarak bütçe sahibi olmakta, keyfine keyf katmaktadır.

Ha, unutmadan: Polisimiz yurt sathında Tuncay Güney'i harıl harıl aramaya devam etmektedir. Tüm karakollara eşgali gönderilmiş. :))
++++++++++++ +++++++++ +++++++++ +++++++++ +++++++++ ++++
Savcı Öz'ün son suç listesi:
1- Sahte pasaportla, başka isimle yurda adam sokmak
2- Emniyet tarafından aranan bir kişiyi gizleyerek korumak
3- Dava ile ilgili olarak Tuncay Güney ile 2008 yılında yapılan işlemleri tutanağa geçirmemek

14 Ocak 2009 Çarşamba

Virüs

Son aylarda ülkemizde kaygı verici bir süreç işletiliyor...
Yıllardır malum evlerde,cemaat evlerinde ve gizli dergahlarda planlanan ve son 15 yılda gerekli maddi kaynağı ve İKTİDARI bulan HASTALIKLI ZİHNİYET gelişen teknoloji olanakları ve kendi kurduğu ya da yönlendirdiği medya desteği ile çok çirkin bir o kadar da endişe verici bir OYUNU sahneye koydu...
MİLLETİ YOK ET...ÜMMETİ YAŞAT!...

Her türlü kirli oyunlarına alet ettikleri dinimiz İSLAMİYET bu sefer daha da ön planda...Bu sefer bu oyunun ETKİSİNİ arttırmak için FİLİSTİNDEKİ masum çocukların kanını,canını ve annelerin gözyaşınıda kullanmaktan geri kalmadılar...
PKK terörüne,vahşetine karşı verdiğimiz 35 bin şehit ve gazide adeta GÖRÜNMEYEN ya da bir elin parmakları kadar sayılabilen SAKALLI-TAKKELİ-TÜRBANLI-SARIKLI Laik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları! kelimenin tam anlamı ile sokağa döküldü...
Hemen hemen her ilde sayıları onbinleri bulan ÜMMETÇİLER
eylemler yaptılar...
ağladılar..
şiirler okudular...
ve MAKBUZSUZ-BELGESİZ! trilyonlar topladılar...
hala topluyorlar..
90 lı yıllarda BOSNA HERSEK içinde bu masallar ile TRİLYONLAR topladılar ve bu paraların bir kısmı ile TELEVİZYON-GAZETE-HOLDİNG kurdular..geri kalanı ise nasıl olduysa KAYBOLDU!...bu da yetmedi bu işi yapanlardan biri üst makamlara geldi ve ortağı olan HOCASINI affetti..sebep: 80 yaşında imiş....
İLHAN SELÇUK da 80 yaşında ama ona gelince, ALLAH NE VERDİYSE!..
bu eylemlerde 2-3 yaşındaki masum çocukları bile kullandılar...o minik yavruların alınlarına TERÖR ÖRGÜTÜ HAMASI destekleyen bantlar taktılar...(HAMASIN TERÖR ÖRGÜTÜ olduğuna dair belgeye Türkiye Cumhuriyeti devleti resmen imza atmıştır)
Şimdilerde RTE "seçimle gelmiş olan" diye bir laf bulmuş gidiyor..o zaman RTE ye sormak gerek; "seçimle gelmiş olan" DTP açık açık terör örgütü PKK yı destekliyor...(asla olmayacak ama) olur ya bir gün PKK-DTP önderliğinde hain bir oluşum ülkede kargaşa çıkardığında yine SEÇİMLE GELDİLER diyerek ses çıkarmayacak mısın?
Bu arada AKP den önce kapatma davası açılan DTP nin hala kapatılmamış olması bu ülkenin yaşadığı en büyük skandallardan biridir..
Filistin devleti bile HAMAS adlı TERÖR ÖRGÜTÜNDEN şikayetçi olurken biz hükümet bazında TAM DESTEK veriyor,kendi sorunlarımızı savunmadığımız ölçüde HAMASI uluslararası arenada savunuyor,70 milyonun verdiği vergiler ile alınan uçaklar ile ziyaretler yapıyor ve zamanımızı HAMAS adlı TERÖR ÖRGÜTÜ için harcıyoruz...
Bunu anlamak bir yana kabul etmek bile mümkün değil...
Şimdilerde HAMASA sahip çıkanlar ona TERÖR örgütü demezken ERGENEKON adlı ne olduğu belli olmayan oluşuma hemen TERÖR örgütü deyiverdi..Tıpkı 22 Temmuz seçimleri öncesinde PKK nın eylemeleri karşısında ifadesiz,taraflı ve görmezden gelirken olduğu gibi...KÜRT vatandaşların oyları için bir şeylere sessiz kalındı...o dönemdeki ŞEHİTLER için yapılan mitinglerde SAKALLI-TAKKELİ-TÜRBANLI-SARIKLIlar nerede idi? 14 Nisanda nerede idiniz?
şimdilerde su gibi dağıttığınız TRİLYONLAR o zaman nerede idi?
şimdilerde Gazzedeki çocuklar için döktüğünüz gözyaşlarınız hatta isyanınız o zaman nerede idi?
şehidimin çocuğu yok muydu?
gazimin eşi yok muydu?
unutmayalım ki bu ülke İHANETİ GÖRDÜKÇE GÜÇLENİYOR...bu hep böyle oldu...bazı niyetleri anlamak için bazen küçük bir örnek bile yeterlidir...
Malum cemaate ait televizyonlar 14 NİSAN 2007 günü Ankara Tandoğandaki 1.2 milyonu aşkın şerefli vatandaşı; "180 BİN BİNDİRİLMİŞ KITA" olarak nitelerken İSTANBULDAKİ GAZZE MİTİNGİNE katılan 20-30 bin kişiyi 200-300 bin kişi demekten çekinmedi...ÜMMET bilinci gibi çok tehlikeli bir söylemle yola çıkanlara sormak gerek; Müslüman olan 1 milyon IRAKLI halk ölürken sesiniz çıkmadı ama 1000 tane Filistinli ölünce ayağa kalktınız..yoksa ölen Iraklıların hangisinin sünni,hangisinin alevi ya da hanefi olduğuna dair bir bilginiz olmadığı için mi SUSTUNUZ?
İSRALİNİN GAZZEDE yaptığı katliamı onaylamak mümkün değil..o masum yavruların ölü bedenlerini görünce bizlerde ağladık ve ağlıyoruz ama bu süreci MİLLET kavramını yok edip ÜMMET kavramını diriltmek gibi bir rezilliğe asla alet etmiyoruz...çünkü bu ülkenin nasıl kurtulduğunu ve nasıl bağımsızlığını kazandığını çok iyi biliyoruz...Bir ülkede yaşanan vahşeti görmek için aynı mezhepten olmak gerekiyorsa lanet olsun öyle mezhepe...Bu ülkenin temelleri MİLLET bilinci üzerine kurulmuştur ve ÜMMET bilincini ısıtıp ısıtıp ortaya getirmek ülkenin temelleri ile oynamak olur ki bunun adı BÖLÜCÜLÜKTÜR...Şimdilerde oynanan oyunu anlamak zor değil...TÜRBAN üzerinden bir şeyler yapılmak istendi ve bunun sonucunda bir çok SUÇ işlendi hatta KALKIŞMALARDA bulunuldu ve ANAYASA mahkemesinin kararı ile bir anda ŞOK a uğrayan zihniyet KAPATMA kararı çıkmaması ile tekrar cesaretlendi...TÜRBAN bitti...şimdi ki oyun; ÜMMETÇİLİK.....İSRAİLİN en yetkili kişisi GAZZE ye saldırmadan 2 gün önce ülkemize geliyor...yine aynı zamanlarda yüzlerce milyon dolarlık savunma anlaşması yapıyoruz...Saldırıdan ABD nin,
İngilterenin,Mısırın ve bazı Arap ülkelerinin haberi oluyor..nedense bundan TÜRKİYENİN haberi yokmuş!...Sonra "birileri" çıkıp fare dağa küsmüş dağın haberi yok misali sağa sola sözde gözdağları veriyor...
Dünya bu yapılana sadece gülüyor...
Belli ki MALUM PLANDAN herkesin haberi var...Sonradan bu kükreyişin sebebi de ortaya çıkıyor; Milli Görüş oylarını elden kaçırmamak...22 Temmuz öncesi Kürt oyları..şimdi ise Milli Görüş oyları...Bir arada Alevi vatandaşların oyları için bir girişim oldu ama Alevi vatandaşım bu oyunu yemedi...OY için yapılan OYUNU gördü...Bu olaya tuz biber olan acı girişim ise GAZZEYE TÜRK ASKERİ gönderme oldu ki burada ölçü iyice kaçtı..Belli ki "birileri"nin oğlu askerlik yapmayınca asker anası ya da babası olmanın ne anlama geldiğini anlayamıyor...ya da anlamak istemiyor..Burada yine aklımıza önemli bir soru geliyor; 1 Mart tezkeresi ile 70 bin ABD askerinin TÜRKİYEYİ İŞGAL etmesini dört gözle bekleyen zihniyet Iraktaki kanın durması için asker göndermek istemezken neden şimdi bu kadar istekli? cevap ÜMMETÇİLİK olabilir mi? Terör örgütü olan HAMAS kendi egemenliği altındaki yerleşim yerlerinde ŞERİATI çoktan getirmiş...ve FİLİSTİN halkı ŞERİAT istemiyor...Kadınlar zorla kapatılıyor,dışlanıyor ve kızlar okutulmuyor..
"birileri" ,devletin tüm olanaklarını elinde olan "birileri" bunu bilmiyor mu? Tabi ki biliyor...ve dolaylı yoldan ŞERİATA kesin bir destek vermiş olmuyor mu? ŞERİAT kurallarının ASLA uygulanmayacağı LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE bu faaliyetler yeni bir KAPATMA DAVASININ çok yakında olduğunu açıkça göstermektedir...
İslam ve Allah kelimeleri ile insanların dini duygularını sömüren SÖZDE yardım derneklerinin bu paralar ile TV ve GAZETE kurduğu kanıtlandığı halde yeni TV ve GAZETELER kurmak için bu seferde GAZZEDEKİ masum yavruların kanını kullanıyorlar....(Devletin yargı organları toplanan para ile FİLİSTİNE giden paranın mutlaka peşine düşmeli..Eğer bir kuruş bile HAMAS a gidiyorsa TERÖR ÖRGÜTÜNE maddi destek vermekten davalar açılmalıdır..böyle bir skandalı bu ülke kaldıramaz..)
Deniz fenerinde kimse yok mu? diye bakmak gerek! Açıkça görmek gerek ülkemizde saçma sapan ve tehlikeli bir zihniyet HIZLA çoğalıyor...güç kazanıyor...Tehlikeli çünkü ülkenin temellerinden biri olan MİLLET olmayı reddediyor hatta kendisi gibi düşünmeyenleri dışlıyor...kamplara ayrıştırıyor...Atatürk ün NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE sözü ile ne demek istediğini dünya alem bildiği halde ülkenin ayrışması ve bölünmesi için ellerinden geleni yapıyorlar...Atatürk bu sözü ile tüm bu özveri ve mücadeleden sonra kurulan CUMHURİYETE katkısı,saygısı olan ve sonsuza kadar yaşatmak için ant içenlere varlıkları ile gurur duymalarını söylüyor...Bunu ilkokuldaki çocuk bile anlıyor...Ama koca koca sözde aydın profesörler,yazarlar anlayamıyor!...çünkü anlamak istemiyor..öyle ya bunu anlamamak için milyon dolarlar kazanıyorlar...buradaki "TÜRK" kelimesi TÜRK milleti anlamında değil..Bunu yüce atam bile belirtmiş...yani neden KÜRT,ERMENİ,LAZ,ÇERKEZ,
ARAP dememiş diye sormak bile saçma..Hepsi içinde...Eğer sen LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN sonsuza kadar yaşamasını istiyor ve bu amaçta mücadele veriyorsan NE MUTLU SANA demiş...bu kadar basit...ÜMMETÇİLİK kendi yaptığı saçmalığı sürekli açığa çıkaran bir oyun...Alın size bir örnek daha; hem koyu bir ümmetçi olacaksın sonra birde çıkıp "benim ülkemdeki ERMENİLERDE benim vatandaşım..onlarda başımın tacı" diyeceksin..ERMENİLER müslüman olmadığına göre sana nasıl inansınlar? ( bu arada bir itirafı gözden kaçırmayalım...Ülkenin yetkili! kişisi bir kaç gün önce "bu ülkede 40 bin kaçak Ermeni çalışıyor..istesek sınırdışı ederdik ama biz etmedik" dedi..Bu suç değil mi? Ekonomik kriz ile boğuşan ülkemde T..C. vatandaşlarının hakkı olan işlerde neden kaçak Ermeniler çalışıyor?) Gelelim tehlikeli OY-una...DAVOS 2009 da çok güzel bir OY-un OY-nandı..Her seçim öncesi mağdur edebiyatı ile bir yerlere gelen zihniyet bu seferde prim yapacak bir planı tüm dünyanın şaşkın bakışları altında oynadı..ve sanırım azda olsa başarılı olacak..En azından küskün olan milli görüşçülerin gönlü alınmış olup ağızlarına bal çalındı...Öncelikle diplomatik geleneğe hakim olmayan ve devlet yönetme yetisi malum olan bir başbakanın bu kadar önemli bir toplantı öncesi "eğitilmesi" gerekirdi...İngilizcesi ortaokul seviyesinde olması ise bu ülkenin bir ayıbıdır..İsrail ve Filistinin başrolde olduğu bir oturumda tarafların bile dikkate almadığı Türkiye başbakanı İsraile verilen 25 dakika süre ile kendisine verilen 12 dakikayı kıyaslayamaz...DAVOS 2009 da Türkiye Cumhuriyeti adına ÇOK BÜYÜK BİR SKANDAL yaşandı..Ve bu skandal çok yakın bir zamanda ülke aleyhine kullanılacaktır..Çünkü ülke içindeki ve dışındaki BÖLÜCÜLERE çok büyük bir koz verildi....Dünyanın ve Türkiyenin altına imza attığı ve kabul ettiği bir TERÖR ÖRGÜTÜ olan HAMASA Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı! tam destek vermiş oldu...Bunu bütün dünya gördü ve şaşkınlıkları bu yüzden...Hal böyle olunca çok yakın bir zamanda ülke içindeki PKK ve PKK yandaşı olan DTP başta olmak üzere ülkeyi bölmek isteyenler daha da palazlanacak..
yüreklenecekler...Şunu bir düşünün; bir süre sonra Fransa,Hollanda,Danimarka ya da Almanyanın devlet adamları çıkıpta "biz PKK yı destekliyoruz" lafını açık açık dile getirirse ve ülkelerindeki dernekler ile YARDIM KAMPANYASI yaparak PKK ya maddi destek sağlarsa o zaman ne olacak? Bu korkunç durumda Türkiyenin sesini bile çıkarma şansı olur mu? gecenin 2 sinde Başbakanı çılgınca alkışlayanlar bunu düşünmedi mi? ya da düşünecek mi?Bu skandalı görecekler mi?Görürlerse hala destek verecekler mi? CHP Aralık ayında meclise bir öneri sundu ve dedi ki; bu katliamı yapan İSRAİLE TBMM olarak bir KINAMA yayınlayalım...Bu onurlu davranış mecliste ezici üstünlüğü olan ve istediği her kanunu çıkaran AKP ye rağmen çıkmadı...Bu olay yaşanmışken AKP genel başkanı olan Başbakan çıkmış İsraile;" siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz" dedi..Evet İsrail öldürmeyi çok iyi bilir çünkü o masum yavruları öldüren uçakları TÜRKİYE sınırları içinde eğitim yapıyor...1992 yılında MİLLİ GÖRÜŞÇÜ ERBAKAN ın izni ile eğitimlerini Türkiyede yapıyorlar...Eğer AKP hükümeti gerçekten HAMASın değilde masum FİLİSTİN halkının yanında olsa idi 2002 den beri bu izni çoktan iptal ederdi...Ama iptal etmek aklına bile gelmedi...CHP,DSP ve MHP bir kaç kere bu konuyu dile getirdi ama kimse seslerini duymadı...Öyle ya bu partiler solcu ve milliyetçi idi...ÜMMETÇİ değildi!....Tüm bunların ışığında DAVOS 2009 da yaşanan komedi ile tüm dünyanın gözünde itilip-kakılan hasta adam durumuna bir kez daha düştük...Konuşma sonrası İsrail başbakanı telefonda "olayların bu noktaya gelmesinden dolayı ÜZGÜNÜM"...diyor ama bunu "ÖZÜR DİLERİM" e çevirmek ise başka bir komedi...Tüm dünya bilir ki İSRAİL asla özür dilemez...Hele bir politika kurdu olan PERES İsrail adına katıldığı bir toplantı için asla ÖZÜR DİLEMEZ....Başbakan PERES e "senin sesin çok yüksek çıkıyor...SUÇLU olanların sesi çok yüksek çıkar..Suçluluk psikolojisi içinde olduğunuz açık" diyor..Biz 6 yıldır başbakanın her toplantıda BAĞIRIP ÇAĞIRDIĞINI ve KÜKREDİĞİNİ gördük..Başbakanda SUÇLU olduğu için mi bu kadar yüksek sesle bağırıp konuşuyor? Bu güzel SEÇİM YATIRIMI belli ki günler önce planlanmış...Matbaada basılmış ve DAVOS ile ilgili pankartlar 1 saat içinde hazırlanmadı sanırım...VERGİLERİMİZ ile çalışan METRO ve OTOBÜSLER ücretsiz olarak BİNDİRİLMİŞ KITA ları taşıdı..Partiden binlerce kişiye SMS ler atıldı ve onlarca araba kaldırıldı...BİNDİRİLMİŞ KITA lar o kadar çok ülkelerini seviyorlar ki yeşil şeriat bayrağı ve Filistin bayrağı alan insanlar TÜRK BAYRAĞI almayı her nedense unutuyor..Bu durumu fark eden parti hemen koli koli TÜRK BAYRAĞI buluyor ve vatandaşın eline tutuşturuyor...Gecenin 2 sinde uykuda olan ÇOCUKLAR yataklarından kaldırılıp seçim yatırımı için kullanılıyor...Kafalarına şeriat ve Hamas yazan bantlar takılıp kamera önüne itiliyor...O minik yavrular ne Haması ne Erdoğanı biliyor...neyin ne olduğundan haberleri bile yok...ama çocukları kullanmak bir alışkanlık olmuş..TÜRBAN eylemlerinde olduğu gibi...Ve BİNDİRİLMİŞ KITA lar ; OSMANLI GERİ GELİYOR...ŞERİAT GELİYOR...KAHROLSUN CHP ZİHNİYETİ(kahrolsun CUMHURİYET demeye cesaret edemedikleri için kahrolsun CHP zihniyeti derler...) gibi kışkırtıcı sloganlar atıyor...bunu tüm ülke televizyondan izliyor...Uçak İstanbula iniyor..2-3 saat önce tüm dünyanın gözü önünde İsrail Cumhurbaşkanın gözünün içine baka baka laf atan başbakan; "ben o lafları İsraile, Musevilere ya da Yahudilere demedim" diyerek yan çiziyor...o yan çizerken bizim aklımıza da bir söz geliyor ; TÜRKÜRDÜĞÜNÜ YALAMAK....Devlet yönetimi kısa bir süre önce şöyle bir beyanda bulundu: "HAMASA ulaşmak bizim için bir iki dakika alır" Türkiye Cumhuriyeti bir TERÖR örgütüne bu kadar yakın nasıl olur? Yıllar önce STAR gazetesinde tam sayfa bir resim yayınlanmıştı..Bu resimde RTE terör örgütü lideri olan EL- KAİDENİN ikinci adamının DİZİNİN DİBİNDE oturuyordu...bu resimden sonra Cem Uzan apar topar tasviye edildi...seçimlerde aldığı % 9 a yaklaşan oy bir sonraki seçimde %10 barajını geçip meclise gireceğinin işareti idi....ama nedense? bir şekilde tasviye oldu...SONUÇ:Son zamanlarda bu ülkede tehlikeli bir OY-un oynanıyor...Şehit cenazelerinde görülmeyen SAKALLI ve TÜRBANLILAR sokağa dökülüyor...Atatürk rozeti takmaya yanaşmayanlar Terör Örgütü Hamasın simgesi atkılar ile dolaşıyor...Güneydoğudaki kahraman şehit ve gaziler için asla yapılmayan SAYGI DURUŞLARI Milli Eğitim Bakanlığı genelgesi ile GAZZE için yapılıyor...Ve 8-9 yaşındaki masum beyinlere bir şeyler aşılanıyor..Resmi emirler ile camiilerde nereye gittği belli olmayan TRİLYONLAR toplanıyor....Sabıkalı DENİZLİ ve FENERLİ yardım dernekleri yine dini istismar edip milyon dolarlar topluyor...BİNDİRİLMİŞ KITALAR halkı kışkırtan söylemler ile sokağa dökülüyor...Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde başka bir devletin,OSMANLININ reklamı yapılıyor...AKP hükümeti ABD,AB ve diğer ülkelerle birlikte TERÖR ÖRGÜTÜ kabul ettiği bir örgüte,HAMASA tüm sistemleri ile KESİN DESTEK verdiğini dünya önünde ilan ediyor...Yüce Türk Yargısı acilen AK PARTİ ADINA yeni bir kapatma davası açmalı...ve 11 e karşı 11 oy ile karara bağlamalı...Bu ülkeyi bu duruma getirenler ise hak ettikleri cezayı yasalar içinde mutlaka almalı...(İsralin Gazzede yaptığı katliamı şiddetle kınıyorum...İNSAN olan herkes kınamalı...) Osmanlıdan gelen ve bizi saran bu virüsten kurtulduk derken son yıllarda yine hortladı..hortlatıldı..1900 lü yılların başlarında bağımsızlığımızı tehdit eden bu virüse karşı

TEK ÇARE; ATA1923 ....

10 Ocak 2009 Cumartesi

Cüneyt Itır Bey'in Dikkatine...

Bir emekli Jandarma Albay'ın eski meslektaşına yazdığı 09 Ocak 2009 tarihli mektup

Sevgili Cumhur,

Bir anımı aktarayım

Dün akşam TV Kanallarından Ankara Gölbaşı'nda jandarma bölgesinde polislerin Ergenekon soruşturması kapsamında gece arama yaptıkları haberi verildi. Bu haberi duyunca, Antalya'da alay komutanlığı yaptığım dönemde bir olayı hatırladım.

Polis özel harekât timlerinin, jandarma bölgesinde jandarmaya haber vermeden ve "arama kararı" olmadan arama yaptıkları bildirilmişti. Bu durumu, asayiş toplantısında gündeme getirerek, polislerin jandarmaya haber vermeden jandarma görev alanında faaliyet yapmamalarını; şayet alınan bir ihbar veya istihbari bir bilgi doğrultusunda jandarma bölgesinde faaliyet yapmak isteniyorsa jandarmaya haber vererek ve jandarma ile birlikte faaliyet yapabileceklerini vali bey ve emniyet müdürüne söyledim. Bir hafta sonra polislerin jandarmaya haber vermeden jandarma bölgesinde başka bir hedefte tekrar faaliyet yaptıkları bildirildi. Yapılan faaliyetlerde her hangi bir suç unsuru bulunmadığı halde vatandaşların alınarak sorguya çekildiğini, kanunsuz işler teklif edildiğini saptadık. Bu durumu da asayiş toplantısında gene vali bey ve emniyet müdürüne söyleyerek, bu tür uygulamalara bir daha tekrar edilmesi halinde faaliyet yapan polisleri yakalatıp, haklarında işlem yapmak üzere Cumhuriyet savcılığına teslim edeceğimizi söyleyince, ipler koptu...

Bu olaylardan sonra jandarma bölgesinde, geceleyin yapılan yol aramasında dur ihtarına uymayan sivil plakalı bir araç yapılan takip sonucu yakalandı. Araçta sadece şoför vardı. Şoförün üzerinde ve aracında yapılan aramada sivil kişinin Antalya emniyetinde polis olduğu, aracın bagajında ruhsatsız silahlar ve tahsil edilmek üzere yazılmış çekler bulunmuştu... Polis hakkında işlem yapıldı ve mevcutlu olarak ele geçirilen malzemelerle C. savcılığına teslim edildi.

Bu olaydan bir süre sonra, Ankara'dan J.Gn. K.lığı kurmay başkanı beni aradı. Bana, polisler, jandarma bölgesinde operasyon yapacak, senin birliğinden kimse katılmayacak, haberin olsun. Operasyona izin ver, dedi. Ben de bunu yapamayacağımı kendilerine arz ettim. Bunun üzerine beni daha sonra arayacağını söyledi. Akşam aradı. Operasyon dediğim gibi yapılacak dedi. Ben de bu operasyona kesinlikle izin veremeyeceğimi tekrar saygılı bir şekilde kendisine diretince, beni gene arayacağını söyledi. Anladım ki emir yüksek yerlerden. Sabahleyin tekrar aradı. Tamam, operasyon Jandarmayla birlikte yapılacak emniyetten gelen personel nerede operasyon yapmak istiyorsa planlayın ve senin emir komutanda yapılsın dedi.

Sonuçta, operasyon planı hazırlandı. Valilikten olur alındı ve alay komutan yardımcısının komutasında operasyona başlandı, yarım saat sonra telsizle alay komutan yardımcısı, polislerin gösterdiği yerde - şüpheli birisi tarafından yer gösterme yapılmadan- bir sığınak bulunduğunu ve yapılan aramada silah, mühimmat ve bir ay yetecek kadar erzak bulduklarını rapor etti. Operasyona devam edildi ve başka bir şey bulunmadı. Operasyon sonrası operasyona katılan jandarma personeli ile yaptığım değerlendirmede; polislerin operasyona başlar başlamaz "yanlarında yer gösterme yapacak şüpheli bir kimse olmadan" doğrudan sığınağın bulunduğu yere gittiklerini; bu durumun sığınağın yerini polislerin daha önceden bildiklerini gösterdiğini; ayrıca sığınağı ve malzemeleri elleri ile koymuş gibi bulduklarını; sığınağı polislerin hazırladığını; silahları sığınağa polislerin koyduklarını veya birilerine koydurdukları, bulunan malzemelere ait ambalajların, peynir, zeytin tenekeleri ve mukavva kutuların, naylonların, kağıt paketlerin çok temiz olmaları nedeniyle bunların 2-3 gün önce sığınağa kondukları, kazılan ve sığınağın kenarında duran toprakların henüz kurumamış oldukları sonucuna varıldı.



İntikamcı polisin planı

Sonuçta Polisin planı ortaya çıkmıştı. Alay komutanı, jandarma bölgesinde çalışmak için izin vermiyor. Bakın jandarma bölgesinde neler buluyoruz, alay komutanı görevini yapamıyor, kendisi suç işliyor, polisin çalışmasını engelliyor mesajını yetkililere vermekti. Tabi ben bastırınca ve jandarma ile birlikte operasyon yapmak zorunda kalınca yaptıkları komployu açığa çıkardık. Bu sefer, Vali bey asayiş toplantısı saatinde, polis müdürlerinin jandarma bölgesinde serbest hareket edemediklerini söylerek beni İçişleri bakanına şikâyet ettiklerini söyledi. Ben de vali beyden, şikâyetler nelerse bu konuda hakkımda soruşturma yapılmasını talep ettim. Bu işin peşini bırakmayacağımı söyledim. Bu gelişmelerden bir gün sonraki toplantıda Vali Bey polis müdürlerinin 24 saat içinde görev yerlerinin değiştirildiğini ve başka ille atandıklarını söyledi.

Yukarıda söylediğim gibi Ankara Gölbaşı'nda gece arama yapıldığını duyunca, bu aramanın bir komplo olabileceğini değerlendirdim. Gnkur. ve J.Gn. K.lığı Hrk. Mrk. lerini arayarak yaşadığım olayı anlattım. Bu arazi aramasının bir komplo olabileceğini ve gündüz yapılmasını, gece aramalarında olayın bir oldubittiye getirileceğini, arazide ele geçirilen malzemelerin "yer gösteren bir şüpheli yoksa" şüphelinin evinde yapılan aramada ele geçirilen bir krokiden hareket ederek sığınağın yerinin bulunmasının imkânsız bir şey olabileceğini belirttim. Hiçbir suçlunun / ya da şüphelinin malzemelere ilişkin bir kroki hazırlayıp, bu krokiyi evinin bir köşesinde saklamasını gerçekçi bulmadığımı söyledim. Bu konuda ihbarda bulundum. Ne kadar ciddiye alındığını bilmiyorum. Yaşadığım olayda söylediğim gibi polislerin arazide malzemelerin bulunduğu yeri, bir şekilde önceden ortam oluşturarak ve teknik donanımdan yararlanarak şüphelinin malzemeleriymiş gibi buldukları malzemeleri bizzat kendilerinin planlayıp koyduklarını değerlendiriyorum.



Çözümü sunayım

AKP hükümeti hukuk devletinin içini boşaltıp hukuku askıya almıştır. Bir taraftan Ergenekon yalanı ile Cumhuriyetçi, Kemalist aydınları, Mustafa Kemal'in askerlerini çete ve mafya ile suçlayarak hukuk cinayeti işlemeye devam ederken, diğer taraftan Türkiye Cumhuriyetini adım adım tasfiye etmektedir.

AKP hükümeti meşruluğunu kaybetmiştir. Asıl yargılanması gerekenler

Hükümet koltuklarında oturmaktadır.

Türk milleti, AKP hükümetinin ülkeyi yönetmesine müsaade etmemelidir.

Çözüm:
CHP; bütün diğer siyasi partileri, üniversiteleri, sivil toplum kuruluşlarını, Türk Milletini yanına alarak Atatürk ve Cumhuriyet'te birleşmeli ve "meşruluğunu kaybetmiş AKP hükümetini istifaya zorlamak" için bütün hukuki ve demokratik yolları eyleme dönüştürmenin önderlik ve öncülüğünü yapmalıdır.

Bugün, sürekli Atatürk ve Cumhuriyet'te birleşme eylemleri yapma zamanıdır.



Uyanmalıyız
Bu ülkenin gerçek sahipleri uyanın, karşı devrimin ayak seslerini duymuyor musunuz?

Seçtiğimiz vekiller uyanının, uyanın... Kendinize gelin, bırakın konuşmayı artık. Konuşmakla sorunların çözümlenmediğini farkına varın. Meşruluğunu kaybetmiş bu hükümeti boykot edin, meydanı gericilere, bölücülere bırakmayın, eylem yapmaktan korkmayın.

Uyanının!
İş işten geçmeden de Türk halkını uyandırın…


C.Utku E.P.Alb.

9 Ocak 2009 Cuma

Örgütün neresine bakmalı?

"ERGENEKON terör örgütü"nün nicelik ve niteliklerine bakıyorum da, biraz değişik sanki.

Bir; yeryüzünün en geveze terör örgütü bu... Telefon konuşmaları 2200 sayfa tutuyor.

İki; yeryüzünün en olgun terör örgütü aynı zamanda... Tümü emekli...

Üç; yeryüzünün en gizemli terör örgütü ayrıca... Çoğu birbirini tanımıyor. Ki sorgulamada tanışıp, birbirlerini yazlığa davet etmeleri bu yüzden...

Dört; yeryüzünün en eğitimli terör örgütü de... Bir YÖK daha kuracak kadar profesör, doğu illerinden birisinde üniversite kuracak kadar akademisyen, üç siyaset-sanat-kültür dergisi yayınlayacak kadar yazar ve düşünür, Pakistan ordusunu yönetecek kadar general, bir koalisyon kuracak kadar siyasi parti genel başkanı var içinde...

Beş; yeryüzünün en değişik silahlarına sahip bir terör örgütü... Çeşitli silah ve bombalar yanında; kalem tabanca, içi boş (muhtemelen taş niyetine kafaya vurmak için) el bombası, havalı lunapark tüfeği, sustalı bıçak, kama, balta, baston, şemsiye sapı...

Altı; yeryüzünün en esrarengiz terör örgütü... Tabanı olsun, altyapısı olsun belli değil... Bir de başı (ona "bir numara" diyorlar) belli değil... Bu nedenle ortasını yakaladılar...

*

Biliyorsunuzdur; Anayasa Mahkemesi bu hükümetin "irticai faaliyetlerin merkezi" olduğuna karar vermişti.

Ergenekon davası iddianamesinde ise, örgütün Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni "iskata" (düşürmeye, aşağı almaya, oradan indirmeye) kalktığı belirtiliyor.

Yani; yargının üst tarafı, AKP Hükümeti'nin irticai faaliyetlerin merkezi olduğunu söylüyor... Yargının alt tarafı ise; bir araya gelip o AKP Hükümeti'ni oradan indirmek gerektiğini düşünenlerin "terörist" olduğunu düşünüyor...

Yok eğer siz de Anayasa Mahkemesi kararına bakıp AKP'nin indirilmesi gerektiğini düşünüyorsanız...

O zaman yedi; yeryüzünde sizi en çok şaşırtacak terör örgütüdür bu aynı zamanda...

Çünkü içinde siz de varsınız...



Bekir COŞKUN @ Hürriyet.com.tr