30 Mart 2009 Pazartesi

Alman “Mercedes”, Fransız “Peugeot” AKP’ye minnettardır!

AKP iktidarı seçime beş kala sözde ekonomik tedbir paketi açıkladı.

Bir paket ki evlere şenlik. Sanki Alman, Japon, hükümetlerinin ekonomik kurtarma paketi mübarek.

Otomobil ve dayanıklı tüketim mallarında yani TV’den, çamaşır makinesine alınan ÖTV’lerde 3 ay süreyle kademeli bir indirime gitti.

Türkiye’de üretilen ve/veya bir kısmı ülkemizde imal edilen otomobil veya elektronik eşyaya değil de, genele yönelik yapılan bu indirimin Türk sanayisine, imalatçısına ve de işçisine bir hayrı yok!

Örneğin Otomotiv Sanayii Derneğinin 11 Mart 2009 tarihli basın bültenine baktığımızda ne demek istediğimiz daha iyi görülüyor. Türkiye’de 2007 yılında Ocak –Şubat aylarında toplam 30.395 adet otomobil satılmış bunların %70’i ithal otomobiller. 2008 yılının ilk iki ayında ise 39.784 otomobil satılmış, bunun da %70’ini ithal otomobiller teşkil ediyor.

2009 yılında da durum değişmiyor. İlk iki ayda 27.665 otomobil satılmış bunun 17.978 adedi ithal.

Artan döviz kurlarına, duran üretime, rekor boyutlardaki işsizliğe rağmen, siz milyonlarca dolarlık dövizinizi “ithal otoların“satılmasına tahsis ederseniz, ya niyetinizden ya da bilginizden şüphe edilir.

Yerli üretimi ve üreticiyi teşviğe, bu suretle istihdama desteğe, herkes saygı gösterir.
Ama döviz açığı olan, bu nedenle riskli ülke kategorisinde görünen Türkiye’nin ithalatı özendirici vergi teşviki vermesi inanılır gibi değil.

Bunun akıl, mantık ve vicdanla izahına da imkân yok. AKP iktidarı aylardır ekonomik krizi anlamadı, tam anladı derken bu kez de yanlış anladığı ortaya çıktı. Sosyal faciaya dönüşmekte olan işsizliğin çaresi olarak ithal oto ve elektronik eşyada ÖTV indirime gitmek için herhalde iyice şaşırmış olmak gerekir.

Var mı böyle bir kabadayı?

AKP, IMF ile seçim ertesi kuzu – kuzu anlaşacak.
Aksine bir çaresi de yok, niyeti de yok. Tüm yaptığı, esnaf – köylü – emekli – işçi – KOBİ ve çalışanları seçime kadar oyalayarak, durumu idare etmektir.

IMF ile 1999 yılından bugüne kadar 10 yıldan beri kesintisiz stand-by programı uygulayan Türkiye’nin bugün geldiği nokta yine – yeniden IMF’den borçlanmak olmamalıydı.
2000 yılında %6-7 aralığında olan resmi işsizlik oranı, IMF’li 10 yılın ardından bugün %13,6’ya çıkarak yüzde yüz artmış olmamalıydı.

Türkiye, Ukrayna, Macaristan, Letonya ve Pakistan gibi IMF’yle anlaşmak zorunda kalan ekonomik krizin en batık, en zavallı hale getirdiği ekonomilerin arasına girmeye aday olmamalıydı.

IMF ile anlaşma yapılırsa, sıcak para ve yabancı sermaye girişinin yeniden başlayacağını sanacak kadar saf olmamalıydı.

Ama maalesef AKP, TÜSİAD ve onun çıkarcı sözcülerinin, dümen suyunda yine sıcak para, yüksek faizle IMF’den halkı borçlandırıcı hatalı politikalarına aynen devam edecek gibi görünüyor.
AKP, seçim meydanlarında IMF’den 23 milyar dolar borçla iktidarı devir aldıklarını bu borcu bugün 7.8 milyar dolara indirdiğini söylüyor.
Ama 2005 yılında IMF ile stand-by yaparak 10 milyar dolar daha borçlandığını nedense söylemiyor.

Yeni bir IMF borçlanmasının daha yapılması halinde, dünyadaki 185 IMF üyesi ülke arasında en borçlu ülkenin Türkiye olacağını ise maalesef milletten gizliyor.

Türkiye, gerçekçi kur uygulamasına geçmelidir. Sıcak paraya dayalı ithalat bazlı bir büyüme modelinin artık sürdürülemez olduğunu kabul etmelidir. Yerli üretimi ve üreticiyi teşvik etmeli, Alman Audi, Japon Sony ithalatına vergi indirimi yerine, kendi ülkesinin üretici ve işçilerine destek veren indirimleri hayata geçirmelidir.

Alman işçisi Hans’ı, Japon işçisi Fukayama’yı kurtarıp, kendi 5,5 milyon işsizini ihmal etmemelidir.

IMF’den kısa vadeli, yüksek faizle halkını borçlandırmak yerine, yurtdışında 60 milyar doları olduğu söylenen, kendi zenginlerinden, varlıklı kesimlerinden, bir defalık, ulusal dayanışma için “net aktif vergisi” almalıdır.

1 yorum:

Entermediyer dedi ki...

Bir ekonomik tetikçinin itiraflarında İMF'den borç kapatmak için borç almanın kandırmacadan başka birşey olmadığı güzelce açıklanıyor.