Günümüzde enflasyon verileri, yalnızca ekonomik göstergelerin takip edildiği bir sayı olmakla kalmadı, emekli maaşlarından asgari ücrete, kamuoyunun en temel gündemine kadar uzanan dinamik bir olgu hâline geldi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Türkiye’deki resmî istatistikleri yayımlamaktan sorumlu anayasal bir kurum olarak öne çıkmakta. Ancak söz konusu verilerin “güvenilirliği” zaman zaman kamuoyunda tartışma konusu oluyor. En son örnekte, TÜİK’in 2024 yılı ilk altı aylık dönemi kapsayan enflasyon oranlarını olduğundan daha düşük açıkladığı iddiasına ilişkin yargı süreci başlatıldı.
TÜİK’in Enflasyonu Olduğundan Düşük Gösterme İddiası ve Mağduriyetler
TÜİK verilerinin düşük gösterildiği iddiaları özellikle maaşlı çalışanlar ve emekli kesim açısından büyük bir mağduriyet yaratıyor. Zira enflasyon oranına göre şekillenen maaş ve aylıklar, olduğundan daha az zamla güncelleniyor. Bu durum, satın alma gücünün beklenenden daha hızlı erimesine ve hanehalkı refahının düşmesine neden oluyor.
Aynı zamanda, enflasyon verilerine güvenerek yatırım ve iş planlaması yapan şirket ve iş insanları da yanlış bilgilendirme yüzünden ciddi kayıplarla karşılaşabiliyor. Finansal tahminler, bütçe planlamaları ve fiyatlandırma stratejileri gerçekçi olmayan enflasyon rakamlarına dayandığında, ticari kararlar tutarsız sonuçlar doğuruyor ve piyasada belirsizlik artıyor. Hem ulusal hem de uluslararası yatırımcıların Türkiye ekonomisine karşı güveni ise bu tip spekülasyonlarla zedelenebiliyor.
Davanın Çıkış Noktası
Bu tartışmalar ışığında, Yargıtay 7. Ceza Dairesi Onursal Üyesi Seyfettin Çilesiz, 2024 yılının ilk altı aylık enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığı iddiasıyla TÜİK aleyhine Ankara 6. İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Dava dilekçesinde özetle, TÜİK’in enflasyon verilerini yasada öngörülen şeffaflık ilkelerine aykırı şekilde manipüle ettiği veya düşük gösterdiği ileri sürüldü.
Mahkeme de 12.03.2025 tarihli ara kararında TÜİK’ten;
- 2024’ün ilk altı ayında aylık bazda tespit edilen enflasyon oranlarının ve bu 6 aylık oranın hesaplanış yöntemine ilişkin tüm bilgi ve belgelerin sunulmasını,
-
Bu belgelerin 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 13. maddesi
kapsamında “gizli veri” olup olmadığına dair açıklama yapılmasını,
talep etti.
Gizli Veri Tartışması
5429 sayılı Kanun’un 13. maddesi, idari ve ticari sır niteliğindeki bazı bilgilerin kamuoyu ile paylaşılmamasını düzenler. Ancak dava dilekçesinde ve mahkeme sürecinde, TÜİK’in geçmişte (2022 yılı Nisan ayına kadar) benzer verileri zaten açıkladığı ve bu verilerin “gizli veri” olarak değerlendirilemeyeceği vurgulandı. Zira 2022 yılı Nisan ayına kadar ulaşılabilen bilgiler, gizlilik kapsamına girse bile kamuoyuna açıklandığı takdirde “sır” niteliğini kaybetmiş sayılır. Mahkeme, konuyla ilgili ikincil bir ihtar da göndererek, TÜİK’in talep edilen bu verileri 03.04.2025 tarihine kadar sunmaması durumunda mevcut deliller doğrultusunda karar verileceğini bildirdi.
TÜİK Ne Yapmalı?
Böyle bir davada TÜİK, Anayasanın 2. ve 138. maddeleri ile İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) 28. maddelerine dayanarak, ara kararda istenen verileri mahkemeye sunmakla yükümlüdür. 03.04.2025 tarihine kadar bilgi ve belgelerin mahkemeye teslim edilmesi bekleniyor. Bu süre içinde yanıt verilmemesi durumunda, mahkeme TÜİK’in aleyhine değerlendirme yapabilir; gerekçeli kararını eldeki mevcut delillere göre şekillendirebilir.
Sonuç
Yargıya taşınan enflasyon verisi tartışmaları, yalnızca bir istatistik meselesinden ibaret görülmemeli. Artan hayat pahalılığı ve sosyal adaletin sağlanması hususunda, resmî enflasyon oranlarının tutarlılığı büyük önem taşır. Hem milyonlarca emeklinin ve maaşlı çalışanın refahını hem de ekonomideki şirketlerin ve yatırımcıların güvenini korumak için, resmî verilerdeki şeffaflık hayati konumdadır.
Dava sürecinden çıkacak sonuç, bir yandan TÜİK’in kurumsal sorumluluğunu daha güçlü şekilde hatırlatırken, diğer yandan kamuoyu nezdinde verilerin güvenilirliği konusundaki endişeleri gidermeye veya daha da artırmaya aday. Dolayısıyla, kurumların, özellikle de istatistik üreten resmî makamların, tüm bilgi ve belgeleri yargı makamlarıyla paylaşmaları; aksi hâlde toplum nezdinde güven kaybına uğramaları kaçınılmaz görünmektedir.
Yorumlar