8 Temmuz 2011 Cuma

Büyüme Efsanesi

Türkiye ekonomisi 2011 yılının ilk üç ayında geçtiğimiz senenin eş dönemine görece yüzde 11 büyüme gösterdi. Büyümenin aslında yurtdışı sıcak para akımlarınca sürüklenen ve dış borçlanmaya dayalı bir konjonktürün eseri olduğu ve bu biçimiyle kırılgan ve çarpık bir sanayileşme stratejisini yansıttığı yorumları etraflıca dile getirildi. Biz bu haftaki Ekonomi Politik’te daha önce 6 Nisan 2011 tarihli yazımızda vurguladığımız bir gerçeği (yeni veriler ışığında) bir kere daha ele alacağız. Önce verilerimizi tanıtalım.


Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) genel seçimlerden yaklaşık bir hafta önce Kalkınma Bakanlığı altında yeniden örgütlendi. DPT’nin belki de tarihsel olarak son işlevi çok önemli bir veri kaynağını bizlerle paylaşmak oldu. DPT, Ekonomik ve Sosyal Göstergeler adlı son yayınında Türkiye ekonomisinin tüm Cumhuriyet dönemi boyunca sergilediği milli gelir rakamlarını enflasyondan arındırarak 1998 sabit fiyatlarıyla bizlere sundu. Böylesi kapsamlı bir veri setini bizlere ulaştırdığı için DPT çalışanlarına teşekkür borçluyuz.


Verilerin enflasyondan arındırılmış olması sayesinde dönemler arasında karşılaştırma yapmak olası. Cumhuriyet tarihini Korkut Boratav hocanın ayırımıyla dört ana alt döneme ayırmaktayız. Bizleri daha çok ilgilendiren dönemler ise kuşkusuz, 1998 sonrasında IMF ile imzalanan Yakın İzleme Anlaşması ve güncel olan 2003 sonrasındaki AKP iktidarı dönemidir.

Türkiye ekonomisinin AKP idaresi altında (2003-2010) arasındaki yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 4.6 düzeyindedir. Bu oran Türkiye ekonomisinin tüm Cumhuriyet tarihi (1923-2010) boyunca sergilediği genel ortalamadan anlamlı bir farklılık göstermemektedir (yüzde 4.5). Dahası, Türkiye için 2001 sonrasında IMF tarafından biçilen yılda ortalama yüzde 5 büyüme hedefinin de gerisindedir. Eğer, Türkiye ekonomisinin büyüme ortalamalarını IMF programının tam anlamıyla uygulamaya konulduğu 1998 sonrasından başlatırsak neoliberal modelin büyüme hızı yüzde 3.4’e gerilemektedir.

Dolayısıyla, Türkiye ekonomisi neoliberal program altında, gerek tüm dönem boyunca, gerekse AKP iktidarı özelinde geleneksel ortalama hızını aşan bir büyüme sergilememiştir. Bu saptamaya bir karşı yorum olarak Türkiye’nin son dönemde 2008/2009 krizlerinden olumsuz olarak etkilendiği; ancak söz konusu krizlerin Türkiye’den kaynaklanmadığı ve dışarıdan gelen şokların yansıması olduğu savlanabilir. Oysa, 2008/2009 krizinin yapısal nedenleri aslında zaten tüm 2000’li yıllarda gerek Türkiye’de, gerekse kapitalizmin tüm merkez ekonomilerinde uygulanmakta olan finansallaşma ve spekülatif rantiyer birikim modelinin doğrudan bir sonucuydu. Türkiye’nin (ve tüm küresel ekonominin) 2001 sonrası genişlemesi kadar, 2008/2009 krizi de aynı politikaların kaçınılmaz ürünüydü.

Dolayısıyla, Türkiye ekonomisinin 2010 yılındaki ve 2011’in ilk çeyreğindeki performansı ne mucize bir büyüme ne de sürdürülebilir bir kalkınma sürecini yansıtmaktadır. Türkiye ekonomisi 1980’li yıllardan bu yana adım adım geliştirilen neoliberal projenin uluslararası yeni işbölümüne koşut olarak, kalkınma hedeflerini yerli ve uluslararası spekülatif finans sermayesinin kaprislerine terk etmiş ve küresel ekonominin bir ucuz emek ve finansal kumarhane merkezi olmaya itilmiştir.

Kaynak: Erinç Yeldan (Cumhuriyet Gazetesi)

Hiç yorum yok: