- Pişman mısınız?
- Yo-oo, değilim.
- Yaz kızım, etkin pişman, beraatine...
*
- Niye geldiniz?
- Sayın Öcalan söyledi.
- Yaz kızım, örgüt üyesi olmadığına...
*
Sen mesela, hacı emmi!
“Bunlar dinini bilen çocuklar, vatana millete hayırlı olur” diyordun sakalını sıvazlaya sıvazlaya... Nasıl gidiyor sence vatan millet işleri? Sen değil miydin köyün şehidi için fazladan iki rekat namaz kılan... N’olacak şimdi?
*
22 Ekim 2009 Perşembe
21 Ekim 2009 Çarşamba
Yaşasın Adalet
Vedat Yenerer'i bilir misiniz? Cumhuriyet gazetesinde, 32.Gün'de... Birçok haber merkezinde çalıştı.
Afganistan'da, Irak'ta, Çeçenistan'da, Bosna'da... Gidip haber yapmadığı cephe kalmadı. Kurşun yağmuru altında haber yaptığını bilen bilir. Bir cuma sabahı 25 tane polis evini bastı.
Bu savaşlardan hatıra diye getirdiği boş kovanları, dededen kalma eski bir tüfeği aldılar. Hakim karşısına tam dört gün sonra çıkabildi.
Dört gün...
Vedat, savcıların, 'güçlü şüphe' gerekçesi ile 'terör örgütü üyesi olmak' ve 'vahim nitelikte silah' bulundurmak suçlarından tutuklanarak cezaevine konuldu. Gazetelar ve televizyonlar aylarca 'Terörist Vedat Yenerer' diye yayın yaptı.
Her bir suçuna 100'er sene hapis istendi.
Vedat Yenerer, tam 11 ay bir gün sonra serbest bırakıldı.
Afganistan'da, Irak'ta, Çeçenistan'da, Bosna'da... Gidip haber yapmadığı cephe kalmadı. Kurşun yağmuru altında haber yaptığını bilen bilir. Bir cuma sabahı 25 tane polis evini bastı.
Bu savaşlardan hatıra diye getirdiği boş kovanları, dededen kalma eski bir tüfeği aldılar. Hakim karşısına tam dört gün sonra çıkabildi.
Dört gün...
Vedat, savcıların, 'güçlü şüphe' gerekçesi ile 'terör örgütü üyesi olmak' ve 'vahim nitelikte silah' bulundurmak suçlarından tutuklanarak cezaevine konuldu. Gazetelar ve televizyonlar aylarca 'Terörist Vedat Yenerer' diye yayın yaptı.
Her bir suçuna 100'er sene hapis istendi.
Vedat Yenerer, tam 11 ay bir gün sonra serbest bırakıldı.
15 Ekim 2009 Perşembe
Uyandırma Servisi: Kargocu Kız
Kargocu Kız
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ve eski milletvekili Doçent Dr. Bahriye Üçok, 6 Ekim 1990'da Ankara'daki evine gönderilen bir kitabın içine yerleştirilen bombanın patlaması sonucu yaşamını yitirdi.
Üçok, İslam dininin yanlış yorumlandığını, oruç tutmanın zorunlu olmadığını, İslam'da başörtüsü kavramının da bulunmadığını savunuyordu...
Üçok suikasti yıllarca karanlıkta kaldı. Ve Mayıs 2000'de Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili Umut Operasyonu başlatıldı.
Ankara'da yakalanan ve kendilerine 'Kudüs komandoları‘ adını veren sanıkların sorgulaması sonucu Üçok'a yönelik olay da aydınlatıldı.
'Tekin' kod adlı Ferhan Özmen'in parmak izi, Üçok'a gönderilen bombalı pakette tespit edilen parmak iziyle örtüşüyordu.
13 Ekim 2009 Salı
Baykal'ın Başbakana Demoktratik Açılım hakkındaki Mektubu
Sayın Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan Ankara
Sayın Başbakan
“Açılım” politikanız ile ilgili olarak bizimle görüşme arzunuzu ifade eden mektubunuzu aldım. Bu vesileyle bu konudaki bazı tespitlerimi ve değerlendirmelerimi açık bir dille size iletmenin yararlı olabileceğini düşünüyorum.
Önce, “Açılım”ın içeriği, çerçevesi ve ilkeleri ile ilgili herhangi bir somut açıklamanın yapılamamış olması, müphemiyetin arkasında nelerin hedeflenip saklandığı sorularını davet etmiş, o da milletimizin tedirginliğini, kaygılarını hızla arttırmıştır. Bu öngörülmüş belirsizlik, bir yandan Anayasamızdan “Türk Milleti” sözünün çıkarılacağı, eğitim dilinin değiştirileceği, PKK’ya af çıkarılacağı, İmralı’dan gelecek yol haritasının “uygun bölümlerinin” değerlendirileceği beklentilerine yol açmış, öte yandan kurulan ilişkiler, verilen umutlar sonucunda “Dağ fare bile doğurmadı” hayal kırıklığına neden olmuştur. Daha sonra da bu hayal kırıklığını telafi etmek için yoğun ikna çabalarına gerek duyulduğu ortaya çıkmıştır.
Başbakan Ankara
Sayın Başbakan
“Açılım” politikanız ile ilgili olarak bizimle görüşme arzunuzu ifade eden mektubunuzu aldım. Bu vesileyle bu konudaki bazı tespitlerimi ve değerlendirmelerimi açık bir dille size iletmenin yararlı olabileceğini düşünüyorum.
Önce, “Açılım”ın içeriği, çerçevesi ve ilkeleri ile ilgili herhangi bir somut açıklamanın yapılamamış olması, müphemiyetin arkasında nelerin hedeflenip saklandığı sorularını davet etmiş, o da milletimizin tedirginliğini, kaygılarını hızla arttırmıştır. Bu öngörülmüş belirsizlik, bir yandan Anayasamızdan “Türk Milleti” sözünün çıkarılacağı, eğitim dilinin değiştirileceği, PKK’ya af çıkarılacağı, İmralı’dan gelecek yol haritasının “uygun bölümlerinin” değerlendirileceği beklentilerine yol açmış, öte yandan kurulan ilişkiler, verilen umutlar sonucunda “Dağ fare bile doğurmadı” hayal kırıklığına neden olmuştur. Daha sonra da bu hayal kırıklığını telafi etmek için yoğun ikna çabalarına gerek duyulduğu ortaya çıkmıştır.
12 Ekim 2009 Pazartesi
Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan fıkrası
Burdur’daki ’Fakir Baykurt Kültür Sanat Günleri’ etkinliklerine katılan CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Yardımcısı Arınç’ın ’Baykal insanları korkutuyor. Grup toplantılarında dövecek gibi konuşuyor’ açıklamalarına yanıt verdi.
Kılıçdaroğlu, “Kimsenin kimseyi korkuttuğu yok, CHP açısından söylüyorum. Ama AKP’nin Türkiye’yi bir ‘korku imparatorluğuna’ çevirdiğini herkes biliyor. İnsanlar özgürce telefonda konuşabiliyorlar mı? Yargıçların telefonları dinleniyor mu, dinlenmiyor mu? Korku imparatorluğunu yaratan iktidarın parçası olanlar bunu görmüyorlarsa doğal olarak başkalarına saldıracaklardır” dedi.
Ak parti’ye oy veren emeklileri de eleştiren Kılıçdaroğlu, “AKP’nin oyu yüzde 34’tü, yüzde 47’ye çıktı. Bunun adı akıl tutulmasıdır. Demek emeklimiz yaz tatillerini Kanarya adalarında geçiriyor ki, AKP’ye oy veriyor” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Erdoğan’la ilgili anlattığı fıkra ise salonda bulunanları kahkahaya boğdu:
Kılıçdaroğlu, “Kimsenin kimseyi korkuttuğu yok, CHP açısından söylüyorum. Ama AKP’nin Türkiye’yi bir ‘korku imparatorluğuna’ çevirdiğini herkes biliyor. İnsanlar özgürce telefonda konuşabiliyorlar mı? Yargıçların telefonları dinleniyor mu, dinlenmiyor mu? Korku imparatorluğunu yaratan iktidarın parçası olanlar bunu görmüyorlarsa doğal olarak başkalarına saldıracaklardır” dedi.
Ak parti’ye oy veren emeklileri de eleştiren Kılıçdaroğlu, “AKP’nin oyu yüzde 34’tü, yüzde 47’ye çıktı. Bunun adı akıl tutulmasıdır. Demek emeklimiz yaz tatillerini Kanarya adalarında geçiriyor ki, AKP’ye oy veriyor” diye konuştu.
Fıkra kahkahaya boğdu
Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Erdoğan’la ilgili anlattığı fıkra ise salonda bulunanları kahkahaya boğdu:
“Tayyip Erdoğan, İsviçre’ye gidiyor. İsviçre Başbakanı kendisine bakanlarını tanıtıyor. 'Başbakanım diyor işte bu bizim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız, bu Sağlık Bakanı, bu Denizcilik Bakanı'. Tayyip diyor ki, 'Nasıl olur burada deniz yok ki, nasıl Denizcilik Bakanı olur?' Bunun üzerine İsviçre Başbakanı da 'Sayın Başbakanım sizde de Adalet yok ama Adalet Bakanı var' diyor.”
Erdoğan: Demokratik açılım herşeyi içerir
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''demokratik açılım''ın içinde başta terör sorunu olmak üzere bütün sorun alanlarının yer aldığını, tüm etnik unsurların sorunlarının bulunduğunu belirterek, ''Eğer sadece bir etnik unsuru çeker çıkarırsanız bu ayrımcılık olur. Biz bu ayrımcılığa müsaade etmeyiz'' dedi. Erdoğan partinin yeni MYK'nu da açıkladı.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''demokratik açılım''ın içinde başta terör sorunu olmak üzere bütün sorun alanlarının yer aldığını, tüm etnik unsurların sorunlarının bulunduğunu belirterek, ''Eğer sadece bir etnik unsuru çeker çıkarırsanız bu ayrımcılık olur. Biz bu ayrımcılığa müsaade etmeyiz'' dedi.
Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi'nde, partisinin Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısının ardından düzenlediği basın toplantısında, Türkiye'yi kalıcı bir istikrar ve refah zeminine kavuşturacak yeni bir açılım ve milli birlik sürecinin içerisinden geçildiğini belirtti. Erdoğan, şunları söyledi:
11 Ekim 2009 Pazar
Vergide Bağış Sistemi - Sadaka ve Fitre Maskesiyle Nasıl Soyuluyoruz
Ramazan çadırlarında yemek dağıtılması, evlere, gıda, kömür yardımı yapılması,
beyaz eşya, koltuk takımı dağıtılması nasıl yapılıyor? Bu kaynak nasıl
yaratılıyor?
AKP iktidarı 02.01.2004 ve 31.12.2004 tarihinde vergi usul kanununda bir değişiklik yaparak, vergi usul kanuna 40/10 maddesini ekledi ve Vergide Bağış Sistemi’ni getirdi.
Konuyu şöyle açalım: Bir gelir vergisi ve kurumlar vergisi mükellefi isterse vergisini devlete vermez bu vergiyi bünyesinde gıda bankacılığı bulunan derneklere verebilir, hem de %100 ünü…
bunlar verir, yani dernekler İçişleri Bakanlığı tarafından onaylanarak kurulur, Emniyet Müdürlüğü de bunu denetler.
Önce, İçişleri Bakanlığı, tarikatlara bağlı olan derneklere bünyelerinde gıda bankacılığı kurma izni verdi.
Şimdi bu dernekler,vergi mükellefine gidiyor…
Anlatmaya devam ediyor...
Daha sonra mükelleften aldığı 50 milyarın bir kısmıyla dağıtılacak malzemeleri alıyor valiliklere teslim ediyor bu işin hesabı kitabı belirsiz. Denetim mi? Dedik ya İçişleri Bakanlığındaki F tipi yapılanmanın polisleri denetliyor. Niye gülüyorsunuz ki adam işini yapıyor...
İnsan hiç kendi kendini denetler mi ki böyle acayip soru soruyorsun. Hem burası Almanya mı ki hesap sorsunlar.
Malzemeler fakirleştirilmiş halka dağıtılıyor, halk da bunlara oy verip iktidara getiriyor. Yani SADAKA SİYASETİ böyle işliyor.
Şimdi, bu vurguna, vergilerimizin çalınmasına dur deme zamanıdır.
KİLER, ÜLKER VE YANDAŞLARI BU İŞLERDEN BÖYLE ZENGİN OLMAKTADIR.
Bu yasa derhal iptal ettirilmelidir. Bu şekilde toplanan paranın miktarını beraber hesaplayalım.
Tarikatlar-cemaatler, AKP yandaşları ve bu iş ile uğraşanlar %15 başarı sağlasalar 95 milyar dolar yapar ki, bu çok iyimser bir tahmin.
Aynı vergi mükellefi bir okul veya hastane yaptırırsa, bunun maliyeti ne olursa olsun sadece 5 milyarını vergisinden düşebiliyor.
Bu kişi,Mehmetçik Vakfına, eğitim kurumlarına, Çocuk Esirgeme Kurumu, Kızılaya yardım yapsa verginin sadece 5 milyarını kurtarıyor.
beyaz eşya, koltuk takımı dağıtılması nasıl yapılıyor? Bu kaynak nasıl
yaratılıyor?
AKP iktidarı 02.01.2004 ve 31.12.2004 tarihinde vergi usul kanununda bir değişiklik yaparak, vergi usul kanuna 40/10 maddesini ekledi ve Vergide Bağış Sistemi’ni getirdi.
Konuyu şöyle açalım: Bir gelir vergisi ve kurumlar vergisi mükellefi isterse vergisini devlete vermez bu vergiyi bünyesinde gıda bankacılığı bulunan derneklere verebilir, hem de %100 ünü…
Peki, bu dernekler hangileridir?
Biliyorsunuz emniyet bünyesinde bir dernekler masası vardır, derneklere izinibunlar verir, yani dernekler İçişleri Bakanlığı tarafından onaylanarak kurulur, Emniyet Müdürlüğü de bunu denetler.
Önce, İçişleri Bakanlığı, tarikatlara bağlı olan derneklere bünyelerinde gıda bankacılığı kurma izni verdi.
KİMDİR BU DERNEKLER?
- DENİZ FENERİ DERNEGİ,
- KİMSE YOKMU YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEGİ,
- KEPEZ DENİZ YILDIZI SOSYAL YARDIMLAŞMA DERNEGİ (Bu dernek Emine Erdoğan tarafından 17.Nisan 2005 de açıldı)
Şimdi bu dernekler,vergi mükellefine gidiyor…
“Sayın esnaf arkadaşım sana 100 milyar vergi tahakkuk etmiş gel bu vergiyi devlete verme, ben senin vergi işini hallederim” diyor ve ekliyor “Şimdi sana dernek adına
bağış yapılmış gibi 100 milyar’lık kömür, erzak, temizlik maddesi faturası vereceğim sende bunu götürüp maliyeye vereceksin ve de vergin ödemiş olacak. Devletle sorunun bitecek”.
Anlatmaya devam ediyor...
“Sonra da bu 100 milyarın 50 milyarı sende kalacak diğer 50 milyarla da ben kömür, temizlik ve gıda maddesi alacağım onu da valiliklere, kaymakamlıklara vereceğim. Bunlar fakir ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılacak. Böylelikle Senin 50 milyar kazancın olacak. Bana verdiğin 50 milyar da fakirlere dağıtılacak buda senin zekâtın olacak”diyerek mükellefi kandırıyor…..
Daha sonra mükelleften aldığı 50 milyarın bir kısmıyla dağıtılacak malzemeleri alıyor valiliklere teslim ediyor bu işin hesabı kitabı belirsiz. Denetim mi? Dedik ya İçişleri Bakanlığındaki F tipi yapılanmanın polisleri denetliyor. Niye gülüyorsunuz ki adam işini yapıyor...
İnsan hiç kendi kendini denetler mi ki böyle acayip soru soruyorsun. Hem burası Almanya mı ki hesap sorsunlar.
Malzemeler fakirleştirilmiş halka dağıtılıyor, halk da bunlara oy verip iktidara getiriyor. Yani SADAKA SİYASETİ böyle işliyor.
Şimdi, bu vurguna, vergilerimizin çalınmasına dur deme zamanıdır.
KİLER, ÜLKER VE YANDAŞLARI BU İŞLERDEN BÖYLE ZENGİN OLMAKTADIR.
Bu yasa derhal iptal ettirilmelidir. Bu şekilde toplanan paranın miktarını beraber hesaplayalım.
TÜRKİYENİN VERGİ GELİRLERİ
650 MİLYAR DOLAR.
Tarikatlar-cemaatler, AKP yandaşları ve bu iş ile uğraşanlar %15 başarı sağlasalar 95 milyar dolar yapar ki, bu çok iyimser bir tahmin.
Dikkat!
Aynı vergi mükellefi bir okul veya hastane yaptırırsa, bunun maliyeti ne olursa olsun sadece 5 milyarını vergisinden düşebiliyor.
Bu kişi,Mehmetçik Vakfına, eğitim kurumlarına, Çocuk Esirgeme Kurumu, Kızılaya yardım yapsa verginin sadece 5 milyarını kurtarıyor.
7 Ekim 2009 Çarşamba
6 Ekim 2009 Salı
Açılım, failatün failünmüş meğer
Aruz vezniyle yazdığı şiirlerinde, birlik, beraberlik, sevgi ve hoşgörüyü esas alarak, “Hoşçakal iki gözüm, ananı da al git” diye seslenen mutasavvıf şairimiz kimdir?
a, Tatyos Efendi
b, Said-i Nursi
c, Sabahat Akkiraz
d, Hiçbiri
“Cibilliyetsiz, sicili lekeli, küçük beyinli” gibi rast peşrevleri olan ve son dönemde kürdili hicazkâr’a yönelerek “Kafatasçı bunlar” isimli güfteyi kaleme alan musikişinasımız kimdir?
a, Mevlana
b, Pir Sultan Abdal
c, Yunus Emre
d, Hiçbiri
Hikmet-i riyaziye’deki “teğet” teorisiyle tanınan ve “Hem laik, hem Müslüman olunmaz, ikisi bir arada olunca ters mıknatıslanma yapar” diyen, fenn-i fürusiyyet nazariyatı müderrisimiz kimdir?
a, Ahmet Kaya
b, Hacı Bayram Veli
c, Âşık Veysel
d, Hiçbiri
“İki kapılı bir handayız, gidiyoruz gündüz gece, durmak yok yola devam” diyen ve eserleri görmezden gelindiği için “Gözleri var görmezler” diye sinirlenen halk ozanımızın adı nedir?
a, Şoför Nebahat
b, Nâzım Hikmet
c, Nubar Terziyan
d, Hiçbiri
Tunceli yöresinde dağıttığı çek-yat divanlarla, divan edebiyatımızda haklı bir yere sahip olan ve lisan-ı münasiple dile getirdiği “Artislik yapma lan” risalesiyle ünlü, mütekamil nüktedanımız kimdir?
a, Artist Kevın
b, İstikbal Bellona
c, Necip Fazıl
d, Hiçbiri
Açılımı açıklayacağına, edebiyat parçalayan ve son cümle olarak, “Hamasetle vatan kurtarmanın mümkün olmadığını söyledik” diyen devlet adamımız kimdir?
a, Deniz Baykal
b, Devlet Bahçeli
c, Ahmet Türk
d, Hiçbiri
Hazırlayan: Yılmaz Özdil
a, Tatyos Efendi
b, Said-i Nursi
c, Sabahat Akkiraz
d, Hiçbiri
“Cibilliyetsiz, sicili lekeli, küçük beyinli” gibi rast peşrevleri olan ve son dönemde kürdili hicazkâr’a yönelerek “Kafatasçı bunlar” isimli güfteyi kaleme alan musikişinasımız kimdir?
a, Mevlana
b, Pir Sultan Abdal
c, Yunus Emre
d, Hiçbiri
Hikmet-i riyaziye’deki “teğet” teorisiyle tanınan ve “Hem laik, hem Müslüman olunmaz, ikisi bir arada olunca ters mıknatıslanma yapar” diyen, fenn-i fürusiyyet nazariyatı müderrisimiz kimdir?
a, Ahmet Kaya
b, Hacı Bayram Veli
c, Âşık Veysel
d, Hiçbiri
“İki kapılı bir handayız, gidiyoruz gündüz gece, durmak yok yola devam” diyen ve eserleri görmezden gelindiği için “Gözleri var görmezler” diye sinirlenen halk ozanımızın adı nedir?
a, Şoför Nebahat
b, Nâzım Hikmet
c, Nubar Terziyan
d, Hiçbiri
Tunceli yöresinde dağıttığı çek-yat divanlarla, divan edebiyatımızda haklı bir yere sahip olan ve lisan-ı münasiple dile getirdiği “Artislik yapma lan” risalesiyle ünlü, mütekamil nüktedanımız kimdir?
a, Artist Kevın
b, İstikbal Bellona
c, Necip Fazıl
d, Hiçbiri
Açılımı açıklayacağına, edebiyat parçalayan ve son cümle olarak, “Hamasetle vatan kurtarmanın mümkün olmadığını söyledik” diyen devlet adamımız kimdir?
a, Deniz Baykal
b, Devlet Bahçeli
c, Ahmet Türk
d, Hiçbiri
Hazırlayan: Yılmaz Özdil
Geldiğimiz Nokta
Bir gazeteci heyeti geçen hafta sonunda Suriye'den gelen bir davet üzerine Şam'a gitti. İkinci gün Şam'daki Türkiye büyükelçiliği ziyaret edildi... Güneş gazetesinden Rıza Zelyut anlatıyor:
"Salona girişte sağdaki duvar dibinde bulunan masanın üstünde Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan'ın baş fotoğrafları konulmuştu. Bunları da; bizim ülkizin yöneticileri olarak orada görmekten mutlu olduk.
Bu arada Büyükelçimiz Sayın Yaşar Halit Çelik ile tanıştık, sohbet ettik ve fotoğraf çektirdik. Büyük kabul salonunda duvarlar değişik resimlerle süslenmişti. Bir yerlerde devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün bir fotoğrafını aradı gözlerim. Yoktu..."
Rıza Zelyut bunun üzerine lisanı münasiple Büyükelçiye soruyor:
- Sayın Büyükelçim, kabul salonunda pekçok resim var ama hiç Atatürk resmi yok. Acaba ben mi göremedim?'
- Efendim, bu salona Atatürk resmi koymadık. Çünkü gerek görmedik...
- Niçin?'
- Artık bu işleri aşmalıyız. Avrupa'da devlet adamlarının resmi olmaz kabul salonlarında. Sadece kralların, kraliçelerinki bulunur. Bizim de artık bu resim işini aşmamız gerek. Bu çağda Atatürk resmiyle uğraşmak doğru değil; başka şeylere bakalım.'
- İyi ama Atatürk bir devlet adamından daha öte. Kurucu lider...
- Kurucu lider olabilir ama kabul salonunda resmi şart değil..."
Evet... Salonda Erdoğan ve Gül'ün resimleri bulunuyor.. Ama Atatürk'ün resmi gereksiz görülüyor... Türkiye'nin geldiği hayret verici noktanın bir başka göstergesidir bu...
"Salona girişte sağdaki duvar dibinde bulunan masanın üstünde Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan'ın baş fotoğrafları konulmuştu. Bunları da; bizim ülkizin yöneticileri olarak orada görmekten mutlu olduk.
Bu arada Büyükelçimiz Sayın Yaşar Halit Çelik ile tanıştık, sohbet ettik ve fotoğraf çektirdik. Büyük kabul salonunda duvarlar değişik resimlerle süslenmişti. Bir yerlerde devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün bir fotoğrafını aradı gözlerim. Yoktu..."
Rıza Zelyut bunun üzerine lisanı münasiple Büyükelçiye soruyor:
- Sayın Büyükelçim, kabul salonunda pekçok resim var ama hiç Atatürk resmi yok. Acaba ben mi göremedim?'
- Efendim, bu salona Atatürk resmi koymadık. Çünkü gerek görmedik...
- Niçin?'
- Artık bu işleri aşmalıyız. Avrupa'da devlet adamlarının resmi olmaz kabul salonlarında. Sadece kralların, kraliçelerinki bulunur. Bizim de artık bu resim işini aşmamız gerek. Bu çağda Atatürk resmiyle uğraşmak doğru değil; başka şeylere bakalım.'
- İyi ama Atatürk bir devlet adamından daha öte. Kurucu lider...
- Kurucu lider olabilir ama kabul salonunda resmi şart değil..."
Evet... Salonda Erdoğan ve Gül'ün resimleri bulunuyor.. Ama Atatürk'ün resmi gereksiz görülüyor... Türkiye'nin geldiği hayret verici noktanın bir başka göstergesidir bu...
5 Ekim 2009 Pazartesi
Kürt diye bir millet yok
Seçim bölgesi Mersin'de gezi ve incelemelerde bulunan Milletvekili Akif Akkuş, Tarsus İlçesi'ndeki bir yerel gazeteyi ziyaretinde Kürt açılımıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Coğrafya Profesörü olan Akif Akkuş, 1984'de başlayan PKK olaylarıyla ilgili çalışmalar yaptığını hatırlatarak şunları söyledi:"Kürtlük, Kürtçe, doğu insanı, güneydoğu insanı hakkında ve bütün bunlardan vardığım kanaat şu; Türkiye'de tarihi kökeni olan bir Kürt topluluğu yok. Ama bugün bir vaka, bugün 'Ben Kürdüm' diye Kürtçe konuştuğunu söyleyen insanlar var.
Biz bakıyoruz şimdi, Kürtçe dedikleri kırmanço şivesini kullananlara bakıyorsunuz. 8 bin küsur kelimenin olduğu bir dil, ancak bu dilin içerisinde 2 bin kadar Türkçe, 2 bin kadar Arapça, 2 bin kadar Farsça ve Osmanlıca kelimeler var. Kökeni belli olmayan kelimeler de var. Şimdi buna dayanarak, bu ana dilde eğitim adı altında yeni bir dil üretmeye çalışıyorlar" dedi.
'ŞİVAN'IN KÜRTÇESİNİ KÜRTLER ANLAMADI'
Kürt türkücü Şivan'ın Almanya konserinde Kürtçe konuştuğunu ancak bundan kimsenin bir şey anlamadığını öne süren Akkuş şöyle devam etti:"Şivan mı neyse o çıkıyor, Almanya'daki Kürt topluğuna Kürtçe konuşuyor. Fakat kimse hiçbir şey anlamıyor. Dönüp tekrar Türkçe konuşuyor. Yani şunu demek istiyorum. Kürtçe diye bir dil yok.
Dil bir milletin önemli öğelerinden biridir. Hatta en önemli öğelerinden birisidir.
Eğer siz bir dilin varlığını ispatlarsanız, o dil bir millete mal olur. O zaman millet de var demektir.
Ama belirttiğim gibi tarihi kayıtlarda Kürt milleti yok. Kürt denilen bir grup var. Şimdi bir milletin içinde başka bir milletin ilk çağda yaşaması mümkün değil, yok ederler birbirlerini, ya da başka sınırlarda yaşarlar. O zaman iki ayrı milletin bir arada iç içe yaşaması mümkün değil."
Coğrafya Profesörü olan Akif Akkuş, 1984'de başlayan PKK olaylarıyla ilgili çalışmalar yaptığını hatırlatarak şunları söyledi:"Kürtlük, Kürtçe, doğu insanı, güneydoğu insanı hakkında ve bütün bunlardan vardığım kanaat şu; Türkiye'de tarihi kökeni olan bir Kürt topluluğu yok. Ama bugün bir vaka, bugün 'Ben Kürdüm' diye Kürtçe konuştuğunu söyleyen insanlar var.
Biz bakıyoruz şimdi, Kürtçe dedikleri kırmanço şivesini kullananlara bakıyorsunuz. 8 bin küsur kelimenin olduğu bir dil, ancak bu dilin içerisinde 2 bin kadar Türkçe, 2 bin kadar Arapça, 2 bin kadar Farsça ve Osmanlıca kelimeler var. Kökeni belli olmayan kelimeler de var. Şimdi buna dayanarak, bu ana dilde eğitim adı altında yeni bir dil üretmeye çalışıyorlar" dedi.
'ŞİVAN'IN KÜRTÇESİNİ KÜRTLER ANLAMADI'
Kürt türkücü Şivan'ın Almanya konserinde Kürtçe konuştuğunu ancak bundan kimsenin bir şey anlamadığını öne süren Akkuş şöyle devam etti:"Şivan mı neyse o çıkıyor, Almanya'daki Kürt topluğuna Kürtçe konuşuyor. Fakat kimse hiçbir şey anlamıyor. Dönüp tekrar Türkçe konuşuyor. Yani şunu demek istiyorum. Kürtçe diye bir dil yok.
Dil bir milletin önemli öğelerinden biridir. Hatta en önemli öğelerinden birisidir.
Eğer siz bir dilin varlığını ispatlarsanız, o dil bir millete mal olur. O zaman millet de var demektir.
Ama belirttiğim gibi tarihi kayıtlarda Kürt milleti yok. Kürt denilen bir grup var. Şimdi bir milletin içinde başka bir milletin ilk çağda yaşaması mümkün değil, yok ederler birbirlerini, ya da başka sınırlarda yaşarlar. O zaman iki ayrı milletin bir arada iç içe yaşaması mümkün değil."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)