28 Şubat 2008 Perşembe

Masum istatistik

Almanya'da 70 bin Saglik Kurumu... 8 bin kilise,

Fransa'da ise 60 bin saglik kurumu... 9 bin kilise

Türkiye'de 7 bin saglik kurumu... 77 bin cami

oldugunu biliyor muydunuz?

Onlar tahsilli ve sağlıklı olarak yaşayacaklar ama gavur olacaklar;halbuki biz cahil ama dini bütün olarak ölüp cennete gideceğiz. Zaten bu dünya geçici, hiç bir şeyi dert etmeye değmez.
Boşu boşuna eğitime niye para harcayalım, nasıl olsa ölünce bir işe yaramayacak bu bilgiler.
Eh hastane dersen, boşu boşuna ölümünü, yani cennete gitmeyi geciktirmenin anlamı ne ?
En iyisi o paralari okul, hastane falan gibi gereksiz yerlere harcayip carcur etmek yerine cami yapımına harcayıp daha çok müslümanı gönderelim cennete.
Orada seçim olursa biz kazanırız. Varsın bizi A B 'ye almasınlar, biz de onları cennete almayız.(!)

Oh be ! İçim açıldı vallahi. Beni arayan olursa camideyim.

Vakıflar Yasası El İlanı Örneği

Yılmaz Özdil'in 26.02.2008 tarihindeki yazısı

yozdil@hurriyet.com.tr

Niyet...

Barzani konuştu.

"Harekát falan bahane... Bunların niyeti başka" dedi.

*

Bakıyoruz...

*

Birlik beraberliğe en ihtiyacımız olduğu gün... Cumhurbaşkanı, birlik beraberliğimizi kökünden dinamitleyen türbanı imzalıyorsa...

*

"Ano Yemen’dir

Gül’ü çemendir

Giden gelmiyor

Acep nedendir?"

ağıtlarının yakıldığı gün... "Gül" çok sırasıymış gibi, hiç istifini bozmadan, "Yemen" cumhurbaşkanını ağırlıyor, onuruna yemek veriyorsa...

22 Şubat 2008 Cuma

İlk 500'e 3 üniversitemiz girebildi

İlk 500'e 3 üniversitemiz girebildi
İlk 1000'de de 7 üniversitemiz var!


15 bin üniversite arasında yapılan araştırma sonuçlarına göre, dünyada ilk 10’a MIT, Stanford, Harvard, Berkeley, Cambridge, Cal Tech, Columbia, Princeton, Chicago ve Oxford üniversiteleri girdi. Türk üniversiteleri ise sıralamada alt seviyelerde yer aldı, en iyi 500 üniversite arasında 3, en iyi 1000 üniversite arasında 7 Türk üniversitesi var.

Türkiye’nin köklü üniversitelerinden İstanbul Teknik Üniversitesi 390, Ortadoğu Teknik Üniversitesi 438 ve İstanbul Üniversitesi 472’nci sırada yer alıyor.

Aynı sıralamada, Türkiye’deki vakıf üniversitelerinden de Bilkent Üniversitesi 579, Sabancı Üniversitesi 1246, Doğu Akdeniz Üniversitesi ise 1277’nci sırada bulunuyor.

20 Şubat 2008 Çarşamba

PET HOLDİNG'İN YARATICISI EFSANEVİ SANAYİCİ PROF. DR. GÜNTEKİN KÖKSAL'IN RECEP ERDOĞAN'A T A R İ H İ U Y A R I M E K T U B U

"Ankara, 14 Şubat 2008

Sn. Recep Tayyip Erdoğan
T.C. Başbakanı
Başbakanlık/Ankara
Başbakan'a açık mektup

Sayın Başbakan,

Ben müsaadenizle önce kısaca kendimi tanıtayım. 77 yaşında bir
işadamıyım. Devlet bursu ile Avrupa'da okudum. Maden ve petrol
konularında 2 master yaptım. Yurda döndükten sonra 10 senesi Batman'da
olmak üzere 17 sene TPAO'da çalıştım. 34 senedir de 1974'te kurduğum
Pet Holding şirketlerini yönetiyorum. SSCB, Almanya, Rusya,
Kazakistan, Azerbaycan ve Yemen'de başarılı yatırımlar yaptım. Halen
Türkiye, Kuzey Irak ve Yemen'de çok değerli sahalarda petrol üretimi
yatırımlarım var.

Çeşitli konularda ilklere imza atan, girişken bir müteşebbisim. Risk
alırım. Memleketimi çok severim. Hiç sigortasız adam çalıştırmam,
vergi kaçırmam... Çok eski ve köklü bir aileden geliyorum. Dedelerim,
sadrazam, vezir, asker olarak ülkemize hizmet etmiştir. Atatürk ve
devrimlerine çok bağlıyım. Atatürk olmasaydı ve bu devrimleri
yapmasaydı bugün bizim dinimiz ve ismimizin de aynı kalması imkânı
olmadığına inanırım. Kısacası yüzde yüz bir Atatürk çocuğuyum.

Allah'a inancım tamdır. Allah'ın dürüst, çalışkan, doğru insanların
daima yanında olduğuna tecrübelerimle de inanırım. Türkiye'den kolay
kolay vatan haini çıkmaz. Sizin ülkenizi sevdiğinize ve kendi
stilinizde ülkemizi kalkındırmaya çalıştığınıza inanıyorum. Zeki,
çalışkan ve çok karizmatik bir karaktere sahip olduğunuzu da
biliyorum. Ancak ülkenin bugünkü durumunu üzülerek söyleyeyim ki hiç
iyi görmüyorum. Hemen sinirlendiğinizi, kızdığınızı ve söylendiğinizi
görüyorum. Medyaya sinirli, sert, kırıcı beyanatlar veriyorsunuz. Bir
başbakanın her dakika sinirlenmeye hakkı yoktur. Ülke bölünüyor... Biz
ve onlar diyorsunuz. Bu ne demek? Tarihimizde hiçbir başbakan halka
böyle hitap etmemiştir. Kendinize hâkim olun!

Senelerce üniversitelerde hocalık yaptım. Konferanslar verdim. Hâlâ da
üniversitelerde konferanslar veririm. Babanız yaşındayım. Hocayım...
Bu yüzden hiçbir işadamının yapamadığı bu ikazları yapmaya hakkım var.
Küçük bir vakfımızda her sene 25-30 üniversite çocuğuna burs veririz.

Sayın Başbakan!

Müsaadenizle size birtakım tavsiyelerde bulunuyorum:
Bugün çok güçlüsünüz. Ya yarın? Allah bilir!!!
İnsanlar kendilerini en güçlü hissettikleri zamanlarda en büyük hataları yaparlar.
Tarihte bu husus defaatla sabittir. Ancak şu atasözünü hiç unutmayın!
"Böbürlenme padişahım, senden büyük Allah var"

"Keskin sirke küpüne zarar verir!" Sinirlerinize hâkim olun! Bağırıp
çağırıp kötü konuşmayın. İnsan kalbi sırça gibidir. Kırdığınızda
tamiri imkânsızdır. Çok ağır konuşuyorsunuz. Aydınlara, medyaya,
yargıya, üniversitelere değer verin, görüşün, fikirlerini alın! Onlar
da bu memleketin çocukları!!! Onların fikirleri, görüşleri, bilgileri,
tavsiyeleri etrafınızdaki çok kişiden daha değerli olabilir. Her güçlü
kişinin etrafının "evet efendimciler", "dalkavuklar" tarafından
sarılmış olduğunu bilmeniz lazım.

Etrafınızdakilerin çoğunluğu her şeyi size soruyorlar. Her şeyi hiç
kimse bilemeyeceği gibi siz de bilemezsiniz. Bilmediklerinizi açıkça
söyleyin. Her hususta fikir beyan etmeyin, danışın, öğrenin. Monolog
yapıyorsunuz. Diyalog yapmaya çalışın! Hayvanlar koklaşarak, insanlar
konuşarak anlaşırlar. Sadece sizin gibi düşünenleri işlerin başına
getirmeyin! Bugün birçok kamu müessesemizin işi bilmeyenler tarafından
yönetildiğini görüyorum.

Kadrolaşmayın! Sadece sempatizanlarınızı veya öyle görünenleri kadrolara yerleştirmeyin.
"Hayır! Yapmıyorum!" demeyin.
Ben Ankara'da yaşıyorum. Duyuyor, kontrol ediyor ve görüyorum. Kapasitesiz, bilgisiz insanlar önce memlekete, sonra size zarar verir.
Diktatörleşmeyin! Milletvekillerinize dahi beyanat vermeyi yasaklamayın! Medyayla, aydınlarla, yargıyla, askerle, üniversitelerle inatlaşmayın.


Sadece türban serbestliğini Anayasa'mızda değiştirmek dahi AB'ye girmemize büyük bir engel olacaktır.
Laikliğe, sizin tabiriniz ile ciğerden inanın, güvenin. Laiklik dini özgürlüklerin değişmez kanunudur.

Bir hadis-i şerif diyor ki: "Cenab-ı Hak sevdiği yöneticilerin yanına açık sözlü danışmanlar nasip eder, sevmediklerine de dalkavuklar musallat eder."
Sıkça bahsettiğiniz büyük Türk düşünürü Edebali Hazretleri'nin öğütlerini bir kez daha okumanızı, içtenlikle tavsiye ediyorum.

Saygılarımla...

Prof. Dr. H. Güntekin Köksal
Pet Holding
Yönetim Kurulu Başkanı"

18 Şubat 2008 Pazartesi

Üçüncü Dünya Savaşı, Türkiye'den çıkabilir...

'Üçüncü Dünya Savaşı Türkiye'den çıkabilir' başlıklı yazı, Le Monde ve Stern'de de yayınlandı.

Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor. Bu ülke korkulduğu gibi ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı. Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeyle sakatlandı. Cumhuriyet boyunca suren "kültürel bölünme" artık iyice keskinleşti.
Şimdi bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısının önünde çıkaran, kadınlarının başını örttüğü, erkeklerinin sokağa pijamayla da çıkabildiği, erkek çocuklarının kahveye gittiği, kızlarının tam bir baskı altında yaşadığı, türküyle arabesk arası bir müzikten hoşlanan, belki de hiç kitap okumamış, hiç dans etmemiş, hiç karı koca birlikte lokantaya gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, evlerinde florsan lamba yakan, iyi eğitim alamamış, dini inançları kuvvetli kalabalık bir kitle var.
Diğer yanda ise kız lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde eğitim görmüş, bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dans etmiş, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okumuş, müzik zevki pop şarkılarla klasik müzik arasında dolaşan, evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızların flörtüne izin verilmese bile göz yumulan, Allah'a inanan ama ibadete pek aldırmayan, kadınlarının başını örtmediği, şarabın kalitesinden pek anlamasa da kadın erkek bir arada gidilen bir gezmede içki de içmiş, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da okumuş yazmış, Batı standartlarına yakın bir grup var.
Bu iki grubun yaşam tarzı birbirinden kopuk.
Onları, Batı'daki sınıflar arasında ortak bir zevk yaratan kilise müziği, dini resimler, İncil'in sinemalara bile yansımış hikâyeleri gibi birleştirecek kültürel bir zemin yok.
Hayatları, zevkleri, inanışları birbirinden farklı. Hatta birbirine düşmanca. Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmış. Şimdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Kalabalıklar ve her seçimi kazanacak siyasi bir güçleri var artik. İkinci grup ise azınlıkta. Ve artık bir daha seçim kazanma ihtimalleri yok.
Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya çıkıyor.
Daha Batılı olan "ikinci grup", Batı'nın siyasi değerlerini kabul ederse bir daha asla iktidarı ele geçiremeyeceğini bildiği için Batı'ya ve Batı'nın demokratik değerlerine düşman oluyor.
Yaşam tarzı olarak Batı'ya düşman olan kesim ise iktidarı ancak Batı'nın kriterlerini kabul ederek ele geçirebileceğini bildiği için Batı'yla ilişkileri geliştirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.
Bu kültürel parçalanmada "ordu" önemli bir role sahip. Eğer, birinci grubu desteklerse ve Batı'nın demokrasisi burada kabul görürse, ordu da iktidarını kaybedecek.
Aslında birinci grubun çocuklarından oluşan ordu, kendi iktidarını sürdürebilmek için, kendisine benzemeyen ikinci grupla işbirliği yapıyor. Bir anlamda kendi köklerine ihanet ediyor.

Bu iki grup siyasi iktidar için son kez çarpışmak üzere hareketlenmiş gözüküyorlar. Birinci grup ekonomik olarak da güçlü artık, Anadolu'da üretim yapıyor, "devletle" arası iyi olmadığı için malını dış dünyaya satıyor. Para kazanıyor. Siyasi örgütünü destekliyor. İkinci grup parasal güç olarak da kuvvetli değil. Dış dünyayla iş yapan, dışardan borçlanan büyük burjuvazi, Türkiye'nin ancak demokrasiyle normalleşebileceğine inanan entelektüel kesim, devletin yapısının değişmesi ve dünyayla bütünleşmesi gerektiğini düşünen bir grup bürokrat, birinci grubun destekçileri.
Yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir kısmı ikinci grubun arkasında.
İkinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidarı elinde tutmasının mümkün olmadığını kavradığından şimdi siyaset ve demokrasi dışında bir çözümün peşinde.
Cumhurbaşkanı seçimi kavganın keskinliğini ve iki tarafın niyetlerini açıkça ortaya koydu. Ordu destekli ikinci grup artık seçim de istemiyor. Ve darbe söylentileri gittikçe artıyor. Cuntalardan söz ediliyor.
Peki, darbe olursa ne olur?
Yasam tarzı Batı'ya daha yakın olan grup orduyla birlikte iktidara gelir ve Batı'nın desteğini kaybeder. Avrupa buna kesinlikle karşı çıkar.
Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadoğu politikalarını desteklemesi karşılığında darbeyi kabullenebilir aslında. Ama Amerika'nın önünde de ciddi bir engel var. "Demokrasi getireceğim" diye Irak'ı işgal eden bir ülke, dünyaya ve kendi kamuoyuna Türkiye'deki "darbeyi" niye desteklediğini açıklayamaz. Ve Irak faciasından sonra ikinci bir "zorlamayı" gerçekleştirecek gücü yok. İstese de istemese de darbeye karşı çıkacak.
Silahını ve parasını Batı'dan alan bir ordu ve ülke, Batı'dan koptuğunda ne yapacak?
Sanırım uzun zamandır bunu düşünüyorlar ve korkarım bunun cevabını buldular.
Türkiye'de darbe olursa, tarihte bugüne kadar hiç gerçekleşmemiş yeni bir oluşumla karşılaşacak dünya. Türkiye, olası bir darbeden sonra, Rusya ve İran'la ortaklık kurmak isteyecek. Silahı, enerjiyi ve parayı bu iki ülkeden alacak.
Rusya'yla İran'ın elindeki doğal gaz, petrol ve nükleer güç, Türkiye'yi bir süreliğine de olsa ayakta tutmaya yeter. Ama Rusya, Türkiye, İran bloğu dünyanın bütün dengelerini değiştirir.
Ortadoğu'nun kontrolünü tümüyle ele geçirir. Avrupa'yı küçük kıtasına hapseder. Kafkaslar'ı, Afganistan'ı, Pakistan'ı kendi gücüne katar. Müslüman dünyayla yakın bir ilişki kurar. Petrol kaynaklarına egemen olur. Çin'le işbirliği yapabilir.
Bu gelişme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonya'dan oluşan "Batı"nın dünyadaki etkinliğini inanılmaz bir biçimde azaltır. Yeni blok asker, enerji ve para açısından çok güçlenir. Böylece, Türkiye'deki çatlama dünyada büyük bir çatlamaya yol açar.
Eğer Üçüncü Dünya Savaşı çıkacaksa, sanırım, bu çatlamadan çıkar.
"Asla böyle bir şey olmaz" diyebilirsiniz. Niye olmayacağına dair elinizde çok kuvvetli veriler varsa, söyleyin. Ama, ya olursa... Ki bana çok mümkün geliyor.
O zaman ne yapacaksınız?
Bugün Türkiye'de kamplaşan ve bölünen insanların da...
Türkiye'yi Avrupa dışına itmeye çalışan, eski bir imparatorluk olmanın bir yanıyla çok görkemli, bir yanıyla çok zayıf mirasına sahip olan bir ülkeye küstahça davranan, işbirliği yerine "başöğretmenlik" yapmaya kalkan Avrupa'nın da...

Türkiye politikasında "ikili" oynayıp, kurnazlık ettiğini sanan Amerika'nın da...

Bu senaryoyu bir düşünmesini isterim doğrusu. Türkiye'de yaklaştığı görülen kanlı bir çatışmanın bütün dünyayı yakması sandığınız kadar uzak bir ihtimal değil.
Hiç unutmayın ki ilk dünya savaşı tek bir tabancanın patlamasıyla başlamıştı.

Bursa'da 5 bin fark atma hesabı

CHP'nin kazandığı Bursa'daki Nilüfer belediye başkanlığını almak isteyen AKP, 3 bin oyla kaybettiği belediye için bir formül geliştirdi. AKP'nin oy oranının yüksek olduğu Osmangazi sınırları içinde olan ve son sayımda 41 bin nüfusa ulaşan Emek Belediyesi, Nilüfer ilçesine bağlanacak. AKP, 2004'te yapılan seçimde Emek Belde Belediye seçiminde 8 bin 50 oy alırken, CHP'ye sadece 232 oy çıktı. Bu beldenin dahil olmasıyla AKP, 2004 seçim sonuçlarına göre CHP'ye 5 bin oy fark atacak.

9 Şubat 2008 Cumartesi

"All inclusive" demokrasi...

Yılmaz Özdil'in aynı başlıklı yazısı...

6 milyon ton kömür dağıtmışlar.

İçişleri Bakanı söyledi.

Bedava.

Ama aslında, 1 milyar lira.

Eski parayla, 1 katrilyon.

İzmir’deydim geçen gün...

25’er liralık koliler yapmışlar.

Kapı kapı dağıtıyorlar.

Bulgur, makarna falan.

25’er lira.

*

Büyükçekmece pazarında da "ekmek arası döner" dağıtıyorlar. Bir minibüs, üzerinde AKP Büyükçekmece Teşkilatı yazıyor, önünde tezgáh... Gelenin eline tutuşturuyor, gidenin eline tutuşturuyor.

Soruyorum: "Hayrola?"

Cevap veriyor: "Sevabına..."

*

Kadıköy desen...

Garibana, erzak.

Bağdat’a, çiçek.

Nabza, şerbet.

Mesela, ev kaçak, elektriği yok.

Bi telefon, elektrik bağlanıyor.

Oğlan dershaneye gidiyor, burs.

Kız üniversiteye gidiyor, servis.

Hastaya, doktor.

Ölü evine, yemek.

Çaya çorbaya, limon.

Evliliklerinin 35’inci yılını kutlayan çiftlere de "özel gece" tertip edeceklermiş.

"Çalayım komparsitacıkları, atasın göbecikleri, veresin oyucukları..."

*

Yeşilköy, Florya’da sorun varmış.

Sitelere giremiyorlarmış.

Niye?

Çünkü ahali, kapıdaki güvenlik görevlilerine talimat veriyormuş...

"Seyyar satıcı ve AKP giremez!"

Ne yapılacak?

Bulmuşlar kolayını...

O sitede oturan bir partili, komşularını çaya çağırıyor, komşular geliyor, bir de bakıyorlar ki, ce-eee! Kucaklarında çikolata paketleri, arkadaşlar oturuyor.

*

Gelin uzatmayın...

"Her şey dahil" sisteme geçin.

All inclusive.

Kömür, bulgur, makarna, çikolata, döner, çiçek, burs, servis, doktor, elektrik, kefen bezi... Tek tek zor oluyor.

Ver oyu...

Ekmek elden su gölden, "bendensin!"


1 Şubat 2008 Cuma

Sayıyla kendine gelmek

Can Dündar'dan...

NTV'deki "Neden" programında "Aleviler ve Siyaset"i tartıştık. Açılışta Alevi-Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Turan Eser'e sordum: "Neden her seçim öncesi 'Sünniler ve Siyaset' degil de 'Aleviler ve Siyaset' tartışılır?"

Eser, rakamlarla yanıtladı bu soruyu...Verdiği rakamlar, tartısmaya yer bırakmayacak kadar net bir tablo sergiliyordu.

Bu rakamları yorumsuz olarak sizlerle paylasşak istiyorum:


Türkiye'de kaç okul var?


67 bin...


Kaç hastane var?


1220...


Kaç sağlık ocağı var:


6 bin 300...


Peki kaç cami var?


85 bin...


Her 60 bin kişiye 1 hastane düşerken, 350 kişiye 1 cami düşüyor.


Peki kaç kilise var?


270...


Kaç cemevi var?


100.


* * *


Türkiye'de kaç doktor var?


77 bin...


Peki kaç din görevlisi var?


90 bin...


Türkiye'de her 900 kişiye bir doktor düşerken, her 780 kişiye bir din görevlisi düşüyor.


Egitim-Sen'e göre Türkiye'nin 200 bin ögretmen açığı var.


* * *


Türkiye'de kaç kütüphane var?


1435...


Almanya'da kaç kütüphane var?


11 bin...


Türkiye'nin kaç kentinde devlet tiyatrosu var?


13...


Kaç kentte kuran kursu var?


81...


Bu kurslarin toplam sayısı kaç?


3852...


* * *


Türkiye'de 1 opera derneği var; 11 bale, 10 heykel, 18 resim, 18 sinema, 38 tiyatro derneği var.


Peki kaç tane "cami yaptirma derneği" var?


35 bin...


* * *


içişleri Bakanlığının bütçesi ne kadar?


783 trilyon...


Ulaştırma Bakanlığının?


678 trilyon...


Bayındırlık ve iskân bakanlığının?


677 trilyon...


Kültür ve Turizm Bakanlığının?


632 trilyon...


Sanayi ve Ticaret Bakanlığının?


280 trilyon...


Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının?


249 trilyon...


Çevre ve Orman Bakanlığının?


404 trilyon...



Sadece Sünnileri temsil eden Diyanet işleri Baskanlığının bütçesi ne kadar?


1.3 katrilyon...


8 bakanlığın bütçesi kadar...


22 üniversitenin toplam bütçesine denk...


* * *


Diyanet işleri Başkanlığı bütçesinin yıldan yıla büyümesinebakalım:



1997'de 66 trilyon.


1998'de 119...


1999'da 180...


2000'de 270...


2001'de 302...


2002'de 553...


2003'te 771...


2004'te 1 katrilyon...


2005'te 1 katrilyon...


2006'da 1,3 katrilyon...


2007'de 2.7 katrilyon...


* * *


Bir ülke, Diyanet'e, bütün üniversitelerine ayırdığı bütçe kadarpay ayırıyor ve bunu son bir yılda ikiye katlıyorsa, doktordan, öğretmenden fazla imam yetiştiriyorsa, hastane değil cami yaptırıyor, kütüphaneden çok Kuran kursu açıyorsa, o ülkenin durup bir daha düşünmesi gerekmez mi?


Can Dündar